Komik, sadece bir anda
Her şey alt üst olabiliyor
Keşke geri dönebilseydim
Senin hala etrafta olduğun zamanlara
Ve tek sahip olduğum,
İşte bu hatıralar
Yüzünün bana gülümser hali
Hep söylerdin,
Hepimizin bu farklılıkla başa çıkmayı
Öğrenmesi gerektiğini
Bölüm Şarkısı : Earlyrise - Memories
"Çıkın dışarı."
Tuğra'nın sesi kulaklarımı delip geçiyordu.
Kimsenin hiçbir şeye anlam veremediğini biliyordum. Benim anlam verebildiğimde söylenemezdi. Bütün bunlar ne ara olmuş, biz buraya nasıl gelmiştik?
"Çıkın dışarı!"
Gözüm Onur'a kaydığında, Tuğra'dan çok daha farklı bir tepki gördüm. Tuğra öfkeyle parlarken, Onur'un algılamaya çalışır gibi bir hali vardı.
İlhan saniyelik bir hareketle yanıma gelip, "Bağırman yeterli. Kapının orada olacağım." dedikten sonra Meriç'in elini tutup dışarı çıktı.
Asena'nın gözünden bir damla yaşın aktığını belli belirsiz görünce yüzümü başka yöne çevirdim. Şu an ihtiyacım olan son şey daha da duygusallaşmaktı.
Tuğra üstüme doğru yürümeye başladığı sırada titremekten kendimi alamıyordum. Öyle çok titriyordumki vücudumdaki organların tümünün yerinden oynadığına yemin edebilirdim. Kendimi kaybetmeye başlıyordum.
Eliyle boğazımı kavrayıp, tek hareketle duvara yapıştırdı. Diğer elinde Yağız'ın telefonunu sallarken, "Konuşsana!" diye bağırdı.
Yine elleri boğazımdaydı. Tıpkı o gün koridorda boğazıma yapıştığı gibi. Suçun bende olduğunu zanneden, o kendinden emin ifadesiyle, yine ortalığı birbirine katıyordu. Bir şeylerin değişmiş olmasını bekledim. En ufak bir bakışının veya tavrının. Her şey aynıydı. Aylar önce neredeysek, şimdi de oradaydık. Kötü niyetle davranmadığım bir şey yüzünden yine yargılanıyordum ve o eller yine boğazıma çöküyordu. Çünkü o buydu. Tuğra, her şeyi yakıp yıkabilecek cesarette. Bağımsız. İstediğini elde edebilen, elde ettiği şey uğruna uğraştığı için şimarık olmayan ama kendinden emin bir adam. Bundan birkaç saat önce bahsettiği "zebani" kavramına uyan görüntüsüyle tam karşımda. Cehennem meleği.
"Bunun ne demek olduğunu açıklayacaksın."
Telefonu yere fırlatınca paramparça oluşunu izledim. Hala tek eliyle boğazıma yaptığı baskı yerini koruyordu. Ama çabalamıyordum. Çırpınmıyordum. Onun aksine ben değişmiştim. Uğruna savaş verdiğim adamken, savaştığım adam haline gelmişti. Böyle olmasını istemezdim ama elimden başka türlüsü gelmiyordu.
Hiçbir şey söylemeden, dişlerimi sıktım ve gözlerimi gözlerine kenetledim. Alev gibi yanan ela gözlerinin içinde öfke dışında hiçbir şey göremiyordum.
"Bırak beni." diye bir mırıltı koptu dudaklarımdan. Bunun üzerine boğazımdaki baskı daha da kuvvetlendi ve nefesim hırıltılı bir şekilde duyuldu.
"Sen benimle dalga mı geçiyorsun?" derken çatık kaşları beni ürkütüyordu.
Bir anda dizimi karın boşluğuna geçirdim. Bu onu yerinden bile kıpırdatmamış olsa da, beklemediği bir anda beklemediği bir hareket olduğu için afalladı. Ellerimle çenesini kavrayıp, yüzünü yüzüme hizzaladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERT KARANLIK
Novela Juvenil"En parlak yıldızlar bile, karanlık olmadan parlayamaz." 13/12/2014