BÖLÜM 58 │ "İMKANSIZ"

4.3K 161 5
                                    

Kollarının arasından çekilmeye hiç niyetim yoktu ama Tuğra çenemden tutup başımı kaldırdı ve "Gel benimle." diye fısıldadı. Elimi tutup beni kapıdan dışarıya çıkarttı ve koridorun ortasında durdu. Üzerime doğru yürümeye başlayınca, istemsiz olarak duvara yaslandım. Tuğra ifadesiz bir şekilde suratıma baktıkça daha da korkuyordum. Babası ölmüştü. Ne olursa olsun, yıllarını geçirdiği, kavgalar ettiği, saygısını hiçbir zaman yitirmediği babası. Ölmüştü.

"Burayı hatırlıyor musun?" dedi titrek bir ses tonuyla.

Yüzüne bakamadığım için başımı yere eğmiştim. Tek elini duvara yaslayıp, beni duvarla kendi arasına hapsetmişti.

"Hatırlıyor musun?"

Hatırlıyordum. Burası beni ilk öptüğü yerdi. Belli belirsiz kafamı salladım.

"Her şeyin başladığı yer..." diye mırıldandı.

Nihayet cesaret edip kafamı kaldırdığımda, "Neler oluyor, Tuğra?" diyebildim. Sanki dünyada cevaplayamayacağı tek soruyu sormuşum gibi bir surat ifadesine büründü. Bütün bunlar ne zaman bitecekti?

Eliyle yanağımı okşamaya başlarken, "Korkuyor musun?" diye sordu.

Ona yalan söyleyemezdim. Hoş, söylesem bile anlardı.

"Şu anda mı? Evet." dedim. Bunun üzerine beni kucakladı ve burnunu saçlarımın arasına gömdü. "Peki şu anda?" diye fısıldadı.

"Hayır." diye karşılık verdim ona. Çünkü, tam şu anda, bedenim onunla bir bütünken korkmuyordum.

Yüzünü geriye doğru çekip tam gözlerimin içine baktı. Bu sırada cebinden bir şey çıkarttığını fark ettim ve kaşlarımı çattım.

"Bir defasında sana, insanların hissettirdiği soyut güzelliklerin karşılığını somut şeylerle ödemeye alışkınım demiştim."

Başımı sallayarak onu onayladım ve beni neyin beklediğini izlemeye başladım. Siyah, orta büyüklükte bir takı kutusunu avuçlarının içine koydu.

"Çiçekler, çikolatalar, pembeli kırmızılı kalpleri unut... Ben seninim. Böyle söylemiştin." dedim.

Hatırlıyor olmama şaşırmadı ve beni onaylayarak başını salladı. Bu sırada kutu açıldı ve içinden, Tuğra'nın annesine ait olan tekli inci kolyesi göründü.

İnci Teyze'yi ne zaman görsem, bu kolye boğazındaydı ve büyük ihtimalle yıllardır oradaki yerini koruyordu.

Nasıl bir surat ifadesine bürünmüştüm, bilmiyorum ama Tuğra hüzünlü bir şekilde gülümsüyordu.

"Artık bu da senin."

Gözlerim dolmuştu. Sanırım hayatımda aldığım, somut ama en manevi hediye buydu.

"Tuğra, bu annenin. Ben bunu kabul edeme..." Başladığım cümleyi yarıda kesti ve beni kendi etrafımda döndürdü Tuğra.

"Şarkı bittikten sonra verecektim ama, malum..." diyerek kolyeyi boğazıma yerleştirdi. Sanki gerçek olamazmış gibi kolyeyi parmaklarımın ucuna aldım.

Tekrar önüme döndüğümde, Tuğra'nın kaşlarını çattığını gördüm ve bu anın büyüsünün bozulacağını anladım.

"Ben yokken, eğer bir şey olursa, anneme gitmeni istiyorum. Başka kimseye değil, Ada, sadece anneme." Tuğra her kelimeyi bastırarak söylemişti.

"Gitme." dedim başımı iki yana sallarken. "Lütfen gitme."

Gözlerini sımsıkı kapattı.

SERT KARANLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin