"Efendi Dreemur! Bozuk kiraz kasabasına 5 dakika kaldı. Treni durdurmamı ister misiniz?" "Hayır Steven... atlayacağız.". Gidip hücrenin kapısını açtım. "Çık dışarı. Seni şerif OC'a Göstermeliyim." Hiçbir tepki göstermedi. Hızımı alarak karnına tekme attım. Yere yığılı verdi. "Hadi kalk ayağa." Hala yerde kıvranıyordu. Eğildim, "Bana bak istersem o rezil tacını burada kırabilirim. Karaborsada iyi para edeceğine eminim." Birden ayağa kalktı. Gözlerinde korkmuş bir ifade vardı. Tacının etrafına bir kayış dolayıp çekiştirdim. "Vücuduna bağlamaktan daha etkili olur değil mi?" Vanessa'ya da gelmesi için işaret verdim. Kılıcını beline takıp yanıma geldi. Vagonun dış kapısını açtım. "3... 2... 1!" Vanessa atladı. Ben de önce meleği tekmeledikten hemen sonra üzerine atladım. Yüz üstü yere yapıştı... doğal olarak. Ben direk onun üzerine düştüğüm için hiç hissetmedim bile. Vanessa yerde azcık yuvarlanmıştı sanırım... ama sadece üzerini azcık kirlettiği ile kaldı. Herifi çekiştirerek kasabaya yürümeye başladım. Kasaba meydanından geçerken insanlar bana garip bir şekilde bakıyordu. Ardından hiç şu an uğraşamayacağım bir ses duydum. "HO! HO? Genç şerif geri dönmüş! Maceranız nasıl geçtiği arkanızdaki sefil köleden anlaşılıyor." "Köle falan değil o Eren. O şu an... tutsak." "O halde tebrik etmeliyim ki bir meleği canlı olarak yakalayabilen iki üç kişi var." Etraftakilerin garip bakışı bundan olsa gerek o halde. "Bayan Anna klinikte değil mi?" iç çekti "Muhtemelen... sen gittiğinden beri hiç dışarı çıkmadı... Şerif OC de aynı şekilde." Sanırım acele etsem iyi olur o halde.
Kliniğin önüne gelince kayışı Vanessa'nın eline verdim ve içeri sokmamasını söyledim. İçeri tek başıma girdim. Tezgâhın olduğu yer boş ve tozluydu... sanırım kimse buraya inmemiş. Üst kata, Bayan Anna'nın odasına girme amacı ile çıktım. Kapıya gider iken içerisinin ne kadar iç karartıcı olduğunu fark ettim. Koridoru aydınlatan tek şey kapısı açık olan başka bir odadan gelen kuru ışıktı. Her ne kadar karanlık olsa da duvardaki çatlaklar her şeyden çok belli oluyordu. Aşırı... sessizdi. Yavaş adımlarla Bayan Anna'nın odasının önüne geldim. Kapıyı yavaşça tak takladım. "Bayan Anna... ben geldim... Dreemur." Ufak bir sessizliğin ardından adım sesleri duyuldu. Kapı açıldığında Bayan Anna üzgün denebilecek bir durumda beni karşıladı. Beni görünce gözüne bir parıltı geldi tabi ama o kadar. "Dreemur, hoş geldin... getirdin değil mi?" kutuyu ona uzattım. "Bayan Anna, bunun içinde ne var?" kutuyu elimden aldı. "Mükemmel akıntı suyunun buharı... 20 yılda bir kez normal nehir suyundan daha farklı bir su akar. Bu suyu her sefer Vaporubs'daki o... şahıs, bize o sudan yapılmış özel bir buharı şişeleyip yollar." "Peki, buna neden ihtiyacımız var? Melekler şerifin... ölmemesini sağladığını söyledi." İç çekti, ardından bana içeri gelmemi işaret etti. İçeri tedirgin bir şekilde girdim. İçeriye girince... Şerifi hasta yatağındaymış gibi bir şekilde buldum. Benim geldiğimi fark edince azcık dikelmeye çalıştı. Bayan Anna hemen onun yanına gidip ona yardım etti. Şerif otururken bana baktı, "Dreemur... geldin demek... *öksürük* sanırım beni böyle görmeyi beklemiyordun ha? Ne yazık ki... her 20 yıl bu hale düşüyorum... *öksürük*... Beni böyle... gördüğün için özür dilerim..." Bayan Anna konuştu "Neyse ki sorunsuz bir şekilde getirebildin... İlginç bana çoktan gerekli diğer malzemeleri getirdi. Şerif eski haline dönecektir, merak etme." "Pek sorunsuz demezdim... Şerif Orangeclock, inanmayabilirsiniz ama klanı hainler çevrelemiş." Bayan Anna kutuyu açmaya uğraşıyordu. Şerif bana baktı. "1 tane hain yüzünden böyle konuşamazsın. *öksürük*" "1 mi? Kapının önünde canlı yakaladığım melekleşmiş bir Orangeclock var! Onun dışında melekler konuşurken duydum, Darby, Garby ve onlar dışında birçok hain var!" Bayan Anna bana baktı. Korkmuş gibiydi. "NE! Sen... neden bahsediyorsun! Direk melekler mi işin içinde!" "E-evet melekler Orangeclock klanını yıkmayı planlıyor." Bayan Anna panikledi ve kutuyu daha sert açmaya çalıştı... en sonunda kutuyu dizi üstünde parçaladı. "ANNA!.. dikkat et...*öksürük* ilacım içinde..."Bayan Anna kırık kutunun içinden bir şey çıkardı... bir şişe değildi... bir kâğıt idi... Bayan Anna'nın elleri titredi, ardından kâğıdı yere düşürdü... gözlerinde öfke vardı. Yerdeki kâğıdı aldım. Üzerinde yazanı okudum, "Anna ve moruğa, anlaşmamız ne yazık ki bozuldu. Neden meleklere katılıp cehennem korkusu ve fakirlikten uzak yaşamayalım ki? Neden ben kısacık ömrümü pis bir herifi köpeklerini bağlı tutar gibi Orangeclock klanını bağlı tutması için ömrünü uzatmaya çalışarak harcayayım ki? Sakın yanlış anlama, meleklerden hala tiksiniyorum. Ama özgürlüğümü... hayır, bütün klanın özgürlüğünü bağlı tutan kazığı neden hep geri saplamaya çalışayım ki? Senin zamanın geçeli yıllar oluyor ihtiyar. Şimdi Orangeclock'un gerçek parlama zamanı!" ...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lordların Efendisi
FantasyDreemur, geçmişinden kaçamazsın. "Peki geleceğimden kaçabilir miyim?" 1. kitap bu kitap gerçek hayattan bağlantısız olarak yazılmış tamamen kurgu bir kitaptır (word 24 ölçekte aşağı yukarı 800 sayfa)