"Ah... başım çatlıyor... ya da çatlak." "Hak etmediğini söyleyemem, o an kafa atmak yerine özünü kullanabilirdin. Hatta iyileşmek için neden özünü kullanmıyorsun?" "Öyle ha deyince olmuyor. Hala o konuda geriyim..." haritayı çıkardım... güneşin batmasına henüz 3 saat falan vardı. Nehri geçtiğimizden beri kumlu patikalara değil de toprağa basıyorduk. Bayağıdır basmadığım için garip geldi bir an. Üstelik toprak kahverengiydi. Hatırladığım kadarı ile Ölü Topraklarda toprak en fazla siyah olabiliyordu. Hoşuma gitmiyor diyemem. Onun dışında yolda OC bozkırlarından bile daha çok ot vardı. "Haritaya göre tırmandığımız tepenin hemen ardında!" "Bayılmak yerine bana söyleseydin erken varabilirdik." "Gider gitmez bir bara gidip yemek yiyelim." "Ardından hotele gidelim olur mu? Şeytan olsam da yorgunum." Vanessa önden tepeye çıktı ve öyle kaldı... ben de merak edip acele ettim. Tırmanınca onun baktığı yöne baktım... VAY BE... şehir dedikleri buymuş demek ki! Uzun olmayan duvarların arasından upuzun binalar çıkmıştı, 1... 2... 3... tam 4 katlılardı! Onun dışında şehir bayağı bir genişti. O kadar ki etraftaki dağlardan birisini içine alıyordu! Koşmaya başladım "Sona kalan dona kalır!" Vanessa da arkamdan koştu, "ADİL DEĞİL!"
Onu kapının yakınında bekledim. Bana nefes nefese yetişti. "Kaybettin galiba?" koluma bir yumruk attı, "Bunu ödeyeceksin!" güldüm "Merak etme her şeyi ben ödüyorum zaten." İçeri doğru yürüdüm. Kapı dediğim yer şu iki metre olsa da kalın olan duvarların arasındaki bir tüneldi. Ortada küçük bir kulübe benzeri yer vardı. Vanessa elimi tuttu, tedirgin hissetmiş olmalı. Kulübeye yaklaştım. İçeride orta yaşlı bir adam ipince bir kitap okuyordu. Bir an ağzımdan kaçıverdi "Babam kitabı ne kadar ince ise o kadar aptaldır derdi." Adamın gözleri bana kaydı. Beni görünce biraz geri çekildi. Sanki... korktu? "Ah doğru maske biraz ürkünç." Maskeyi çıkardım. Bu sefer daha da dikeldi. Biraz öksürdükten sonra konuştu "bu halde şehre giremezsiniz bay..." "Dreemur." "Dreemur... batılısın değil mi?" "Hadi ama OC üniforması giyiyorum tabi ki de batıdan geldim!" yan tarafta bir tabloya bakındı "kırmızı desenli bir OC üniforma hatırlamıyorum..." kırmızı? Vanessa ağzını açtı "O şey kan." Adam bana geri döndü... "lütfen bana birini öldürüp kaçmadığını söyle..." "yani kaçmadım... ama iş gereği evet birisini öldürdüm..." "AMAN TEMDOLOR AŞKINA... tamam... sadece rozetini ver..." "Neden...?" "Gerçek şerif misin yoksa kapkaççı mı bilmem gerek." Kollarımı kavuşturdum "Bana inanmıyor musun?" adam eli ile yüzüne vurdu. "ROZETİNİ GÖZSTERENE İNDİRİM VAR TAMAM MI!" "Başka ne için var?" kafasını masaya dayadı. "Bütün klan amblemleri için 10 gümüşlük geçiş ücretinin yüzde 40'ını alıyoruz..." "O halde bana 2 gümüş vermen gerek..." kafasını kaldırdı ama yine eline dayayıp bana baktı "Nedenmiş o?" "Redhood, Orangeclock ve Reguliber klanları ile bağım var... hatta sen onu 6 yap Purpleskull ile de bağlıyım." Adam şaşırıp ayaklandı "Sahte unvan kullanmanın cezası-" "Gözünün oyulmasıdır falan filan... bana hala inanmıyorsun değil mi?" adam eğildi ve bir şeyler karıştırdı. "Sen onu doğruluk çanıma anlat." Çıkardığı küçük bir cam kürenin içinde küçük bir çan vardı. "Ah... aktifmiş... lanet olsun..." "yani..." "ikiniz de ücret ödemeyeceksiniz tamam... ama öyle gezemezsin!" kulübeden sargındı ve seslendi "ELLİE! TEMİZLİK İŞİ!" bir kadın koşturarak geldi. "Tamam... bu sefer zamanında geldim..." hizmetçi kıyafeti vardı. Herhangi bir klan imgesi taşımıyordu, sivil sanırım? Hiçbir özel gücü olmasa da gelişmiş bir insan... hatırladığım kadarıyla aşırı nadirler. Fakat böyle nadir bir kana sahip kimsenin hizmetçi olması garip değil mi? Ellie kafasını kaldırıp baktıktan sonra geri dikeldi. "Bu... kan mı?" "Evet." Kulübedeki adama baktı. Adam da ona git işareti yaptı. "Öyleyse... tamam beni takip edin." Onu takip etmeye başladık. Tünelden çıkınca yaklaşık 50 metrelik yarı çaplı bir yarım daire şeklindeki meydana girdik. Meydanın etrafı tekrardan duvarlarla çevreliydi. Duvarların yanında ise 2 ya da 1 katlı binalar dikilmişti. "Tamam siz hamama gideceksiniz ondan sonra da giysilerinizi temizlemem gerek. Başka temizlenecek bir eşyanız var mı acaba?" dedi Ellie. "Kılıcımı kendim temizlerim!" "O halde beni takip et." "Nereye?" "Duymadın mı seni hamama götüreceğim, üzerindeki bütün kanı temizlemem gerek." Vanessa atıldı. "Yani şimdi bu hamam banyo gibi bir şey mi?" "Sayılır. Fakat üzerinde havlu olacak." Vanessa sesini yükseltti. "ONU BEN YIKARIM!" Ne? "Onun hizmetçisi benim! Yıkamak da benim işim!" "Şey... üzgünüm ama bu yaştaki birisini hizmetçi olarak kayıt edemem. Dolayısıyla..." omuzlarımdan tutup kendine çekti. "...Onu benim yıkamam uygun olur." "Ne demek benim yaşımdaki birisini hizmetçi olarak kaydedemezsin! Benim ailem yıllardır Redhood soyuna hizmet ediyor! Ben de onun hizmetçisiyim elbet!" "Kaç yaşındasın?" biraz sakinleşti... neden bu kadar beni yıkamak... oh... beni kıskanıyor mu? Kollarını kavuşturdu. "11 yaşımdayım... bir yıl sonra Orangeclock yasasına göre evlenebilecek olsam da bir birey olarak kabul ediliyorum." "Fakat Vaporubs yasalarına göre 18 yaşından önce evlenemezsin. Resmi olarak çalışmak için gereken yaşın ise 16. Elbette buranın vatandaşı olmadığın için suç işlemiş sayılmıyorsun. Fakat buranın sınırları içerisinde sıradan bir turistsin. O yüzden temizlik işini görevli kimse yapmalıdır, ki bu ben oluyorum." Vanessa'nın yüzü düştü "Bari kıyafetleri-" "Olmaz." Ruhsuz moda girdi. "Peki ben ne yapacağım." "Masaj salonuna gidebilirsin. Şu sıralar popüler. Hemen şuradaki bina."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lordların Efendisi
FantasyDreemur, geçmişinden kaçamazsın. "Peki geleceğimden kaçabilir miyim?" 1. kitap bu kitap gerçek hayattan bağlantısız olarak yazılmış tamamen kurgu bir kitaptır (word 24 ölçekte aşağı yukarı 800 sayfa)