"İşte karşında Bozuk Kiraz kasabası Vanessa!" Vanessa atın üstünde son sürat giderken bütün yolu sırtıma sarılarak geçirmişti, o yüzden haber vermem iyi olur diye düşündüm. Azcık sağ tarafımdan eğilerek baktı. "Beklediğimden küçükmüş." "Küçük olsa da canlı bir kasabadır. Alışırsın merak etme." Pek onaylamış gibi durmadı ama yine de şikâyet etmedi. Kasabaya yaklaşınca yavaşladım. Ana sokakta yavaşça ilerlerken. Eren'i bir şeyler taşırken gördüm. At seslerini duyunca beni fark etti. "Ho? Küçük şerif? Pek bir erkencisiniz?" "Artık küçük şerif aşağılayıcı olmaya başladı Eren, artık normal bir şerifim." Arkamdaki Vanessa'yı yaklaşana kadar fark etmedi. "HO, HO, HO! Prensimiz bir prenses mi getirmiş yoksa?" "Prens değil, ŞERİF! Beni olduğumdan farklı unvanlarla ifade etme" Vanessa omzumun üstünden bana baktı. "Efendi Dreemur... siz prens değil misiniz?" hadi... çık şimdi işin içinden... "Ho? Kızcağız size efendi olarak hitap edebiliyor ama biricik ahbabın size prens diyemiyor ha? Sanki kulağa şey gibi geliyor... kılıbık?" "Biraz daha konuşursan şapkanı aleve veririm." Ellerini teslim olurmuş gibi kaldırdı. İyi birisi olmasa ağzını burnunu kırarlardı bu kasabada. Kliniğin yolunu tuttum. "Efendi Dreemur... soruma cevap alabilir miyim?" "Ha? Prensliğimle alakalı sorun mu?" "Evet..." "Redhood klanı... artık bir klan olarak tanınamadığından unvanım "Eski Prens" olarak değişti." Kliniğin önüne geldik. "Hadi in." İnip atı bağladım ve verandaya çıktım. Vanessa ise dışarda duruyordu. O an kafama dank etti... Bayan Anna'nın şeytanlara karşı nasıl tutum sağladığını bilmiyorum. "Vanessa... sana seslenince içeri gel olur mu?" kafasını salladı. Bayan Anna'yı severim ama ilk tanıtım olarak en iyisi olduğunu söyleyemem. Yüzümün yanında açtığı ufacık yara hala oradaymış gibi hissettiğim oluyor... kapıyı tıktıklayıp kapıyı araladım. "Ben geldi-" bir bıçak tam da gözümün önündeki duvara saplandı. Kapıyı araladığım gibi kapattım. Arkama döndüm. Vanessa bana bakıyordu. "Ne oldu?" "Eee... Müsait değiller galiba..." Kapıya yaklaştı ve azıcık eğilip gözlerini kapadı... ardından kokladı... "Vanessa... ne yapıyorsun..." dikelip durdu. "Onları yalnız bırakalım." Onları? İki kişi olduğunu nereden bildi... kokularını mı aldı? Neden yalnız bırakmayı teklif etti. "Bir... sorun mu var?" bana baktı. Ardından da hızlıca arkasını döndü. "Yoğun... aşk kokusu alıyorum..." D-Doğru ya? Şeytanlar insanlardan daha gelişmiştir... o yüzden koku duyguları da daha iyidir. Hormonların kokusunu almış olmalı... aklıma bir an içerde neler olabildiğine dair bir senaryo geldi... o an kendi kafama sıkıp düşünmemek istedim. Kliniğin kapısı açıldı. "Ah! Dreemur? O kadar gelmeyince herhalde daha gelmezsin demiştim..." apar topar anlık giyinmiş bir şekilde karşıma şerif çıktı "O ifade ne öyle?" "HİÇ YOKTAN BAHANE ÜRETMEK İÇİN ÇABA HARCASANA BE YAŞLI MORUK!"
Yarım saat tartışmamızın ardından ortam sakinleşti. "Neyse ne... yaralı bir arkadaşım burada bekliyor." "NE! ARKADAŞIN BURADA MI?" sertçe baktım. "Küçük sırrınızı o buldu zaten hiç zahmet etme." Anlık bir şokun ardından bir kere öksürdükten sonra kafasını kapıdan çıkarıp Vanessa'ya baktı. Vanessa aşağılayıcı bir ifade ile şerife baktı. "Yoksa bu bahsettiğin şeytan kızı mı?" "Ta kendisi..." eğildi "Tam da Senlik Ha..." tam karnına güzel bir yumruk çaktım. Yere yapıştı. "Ah... tamam... hak ettim sanırsam" zar zor ayağa dikeldi. "Hayatım... müşterin var!" Bayan Anna içeriden "G-Gelsin o zaman" diye seslendi. İçeri Vanessa'nın önünden girdim. Bayan Anna tezgâhın arkasında hiçbir şey yok der gibi dikiliyordu ama yüzünde ufak bir pembe tonu vardı. Daha gücendirmeyeyim bari. "Bayan Anna! Ben geldim." Gülümsedi. "Geç kaldın sanki ama?" "Beklenmeyen bir şey oldu." Vanessa'ya gelmesini işaret ettim. Yavaş ama narin adımlarla içeri yürüdü. Gözleri Bayan Anna'ya dikilmişti. "Adım Vanessa Kar- hayır Redhood... Tanıştığıma memnun oldum." Bayan Anna'nın dikkati çekildi. "Anna Crownbreaker tatlım. Tanıştığımıza memnun oldum..." beklediğimden daha iyi tepki verdi. Bana döndü. "Bahsettiğin kız bu mu?" kafamı salladım. "Onu tedavi edebilir misin?" "Rahatsızlığı mı var?" "Dediğine göre çıkık bir kol, çatlak bir bacak ve birkaç kırık kaburga." "Temdolor aşkına! Nasıl ayakta durabiliyorsun be kızım!" Vanessa konuştu. "Ruhsuz olduğumdan kendime acının kötü bir şey olmadığına ikna edebiliyorum. Ama yine de tam olarak beni rahatsız etmediğini söyleyemem. Ve bir kemiğim daha kırılırsa bayılabilirim." Vanessa'nın bu kadar iyimser olduğunu bilmiyordum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lordların Efendisi
Viễn tưởngDreemur, geçmişinden kaçamazsın. "Peki geleceğimden kaçabilir miyim?" 1. kitap bu kitap gerçek hayattan bağlantısız olarak yazılmış tamamen kurgu bir kitaptır (word 24 ölçekte aşağı yukarı 800 sayfa)