Ağzım açık kaldı. Tricky'nin böyle şeylere ilgisi var mıydı? Kıza biraz baktım... güzelliği ortalamanın üstünde gerçi. Kız iç çekti "Para için yapıyorum... âşık olduğum için değil." "Tricky özel olarak izin vermesi gerekmez mi?" Biraz bana baktı. "Prenses diyeceksin... ya da belki majesteleri. Ona ismi ile seslenemezsin!" "Onunla aramdaki ilişkiyi bilmiyorsun küçük hanım." "Bana küçük hanım diyemezsin. 30 yaşındayım. Senden büyük ihtimalle büyüğüm." "Öncelikle ben 42 yaşındayım. Şimdi ilk soruma cevap ver. Tricky seni neden onayladı?" kılıcımı alıp bana saplamaya çalışır gibi fırlattı. Vanessa uçan kılıcı katanası ile savurarak engelledi. "Efendi Dreemur'a böyle davranamazsın. Yerini bil." Gözlerini kıstı. "Dişi bir şeytan ha? Senin gibi tehlikeli birisi buraya girdiyse Prensesimiz senin girmeni zaten istemiştir. Bu da sizi kaleye götürmem demek. Takip edin." Dişi ve erkek arasında fark mı varmış? İstemeye de olsa seçeneğim olmadığı için takip ettik.
Kalenin ön kapısına kadar bizi getirdi. "Buradan sonrasını kendin yürüyebilirsin değil mi?" "Bize Tricky'e kadar eşlik edeceksin sanıyordum." "Şaka yapıyorsun diye umuyorum. Bir aşığın kaleye girmesi intihardan farksızdır." İlginç... daha önce böyle bir şey duymamıştım. Tricky'e özel ise şaşırmam. Kapıyı tık tıklayacak iken yaşlı bir kadın kapıyı açtı. "Efendi Lord Dreemur, Prenses Tricky sizi köprüde bekliyor. Lütfen benimle gelin." Kadını bir yerden tanımış gibi hissettim, AH EVET! "Bayan Matilda? Onca yıldan sonra hala çok güzelsiniz!" Matilda şaşırdı. "Teşekkür ederim efendim. Benim gibi bir kadını hatırlamanızı beklemiyordum. Tabi... o zaman size teşekkür bile edememiştim. Büyüyüp yakışıklı bir beyefendi olmuşsunuz! Yanınızdaki hanımefendi de size yakışıyor." Vanessa iltifat edilince koluma girdi. Utanmış gibiydi. Hala bu kızın ruhsuz olduğuna inanamıyorum. "Teşekkürler Matilda" onu takip ettik. Koridorlar aklımdaki ile uyuşuyordu... ah evet. Gecenin karanlığında Tricky'nin kokusundan başım dönmüş bir halde onu aramak için koşturur iken kalenin her yerini görmüştüm. Nasıl unutabilirim ki? Ama şu an nereye gittiğimizi pek bilmiyorum. Köprü demişti değil mi? Az sonra hatırlamadığım hapis hücresine benzeyen bir yere geldik. Matilda bana döndü. "Lütfen siz buyurun. Benim için yasaklı bölge." Yasaklı bölge... Tricky beni yine tedirgin etmeye başladı. Vanessa ile hücreye girdik. Matilda kapıyı kapatır kapatmaz oda hareket etmeye başladı. Biraz tedirgin oldum ama Tren gibi hissettiriyordu gerçi. Tek farkı aşağı gidiyoruz... biz aşağı inerken etraftaki duvarların kımıldamasını izliyordum. Yaklaşık 1 dakika boyunca Vanessa ve ben yalnız başımıza bekledik. En sonunda duvarlar bitti ve aşağıya bakma fırsatı doğdu... Bunun gibi bir şey daha önce görmemiştim. Burası kalenin altı değil mi? İnanılmaz büyük bir... mağara? Sanki üstündeki bütün klanı içine alabilecek seviyede! Hiç gün ışığı yoktu... etraf lambalarla aydınlanıyor gibiydi... burayı aydınlatmak için gereken gazı nereden bulacak ki. En sonunda bindiğimiz oda durdu. Metal kapı açıldı ve Dışarı adım attık. "Devasa..." ufacık adım seslerimiz bile mağaranın duvarlarından sekip geri geliyordu. Neyin üzerinde durduğuma baktım... dev mermerden yapılma bir köprü. Bir ucu uçurum iken diğer ucu mağaranın duvarına giriyordu. Mağaraya açık ucu tıkalıydı da. Bahsettiği köprü bu mu? O halde Tricky... "Hoş geldin Dreemur!" arkamdan sarıldı. "T-Tricky! Arkamdan öyle yaklaşma!" beni bırakınca ona döndüm. Başı göğüs hizama geliyordu. Güzel gözüküyordu vücut hatları belli olmuş göğüs ve kalçasını belirgin ediyordu. Saç stili hala aynıydı. Kısa saçı benden aldığı gözünü kapatıyordu. Mor sarkık bir çiçeği andırıyor. Kokusu ise çok güzel... rahatlamış gibi hissettim. Sonra birden kolum acıdı. Kolumdan yöne baktım. Vanessa gözlerimin içine bakıyordu. Göz rengi daha koyu ve daha ölümcül gözüküyordu. Ona baktıktan sonra hatırladım! Ben Vanessa ile sevgiliyim! LANET! Gözüm başka bir kız görmemeli... bir saniye... "TRİCKY BÜYÜNÜ KES!" siniri bozuldu, kaşlarını çattı. "Anlamamanı bekliyordum. Yanındaki kızıl olmasa anlamazdın da... Efendim..." son kelimeyi gülerek söyledi. "Hala çok tehlikelisin. Seni tanımasam bana suikast düzenlediğini sanırdım... ciddi olarak. Ah evet aklıma gelmişken! Bana yolladığın o herif neydi? Beni öldürmek için aşıkların arasına soktu. Tahminim sen zaten biliyorsundur gerçi." İç çekti. "Beni tanıyorsun. Onlardan kurtulmam gerekiyordu ama henüz kraliçe olmadığım için kolayca idam edemiyorum. Onları kendim öldüremem, imajımı lekeler. Geriye sadece suçüstü yakalamak kaldı." "Sen de bana yıktın... Annene neden söylemedin? Yani... Kraliçe Nightlight'a?" "Onu rahatsız etmek istemiyorum." "Ona söylemen daha kolay olmaz mıydı?" Güldü. "Aşıklarla prenses ilgilenmelidir. Ve hainlerin hain olduğunu ispat etmek zordur." "Sen şimdi demişken DİŞİ bir aşık gördüm." Biraz bekledi. Sonra kontrolsüz gülmeye başladı. Gürültülü bir şekilde uzunca kahkaha atmaya başladı. Sakinleşmesi dakikaları buldu. "Sen ciddi ciddi sadece aşık insanların kabul edildiğini mi sandın? Tabi ki de hayır! Onlar askeri güç. Ben sadece en büyük ödülüm. Sıralamalarına göre maaş alıyorlar." "Bu birçok sorumu cevapladı... fakat daha büyük sorularım da var. BURASI DA NE?" arkasından takip etmemi işaret edip mermer köprünün ucuna yürümeye başladı. Arkasından Vanessa ile yürüdük. Vanessa kulağıma yanaştı "Mesafeli ol sevgilim." Kıskanıyor. Hoşuma gitti. Köprünün ucundan bakınca yerden en az 40 metre yüksekte olduğunu benim gibi bir tek göz bile söyleyebilir. Aşağı bakınca sivri kayaları görebiliyordum. "Görebiliyor musun?" "Kayaları kastetmediğini varsayarak hayır demek zorundayım." "Tahmin etmiştim." Kenardaki kutuyu açıp içinden bir güvercin çıkardı. "Onu atıştırmalık yapacaktım ama sanırım senin işine yarar." Kuş kaçmaya çalışıyordu ki Tricky bir hançerle hayvanı parçaladı. Her yere kan fışkırdı. İyi ki kırmızı polarım üstümde. "Hadi ölü manası emip gözünü değiştir." Elimi uzatıp cesede dokundum. Uzun süredir mana emmemiştim. Ölümün moru, ölümün olabileceği en renkli hali. Mor mana genellikle ip olarak kullanılsa da birçok konuda harika olacak şekilde değiştirilebilir. Turuncunun aksine daha sakindir. Gözüm mor renge girdiği an karanlıktaki görüşümün iyileştiğini hissettim. "Gözün mor olduğunda daha yakışıklısın." Benimle flört etmeye çalışması Vanessa sayesinde rahatsız edici oluyor. Köprüden aşağı baktım... Binlerce örümcek oradan oraya yürüyorlardı. Korkunç gibiydi. Örümceklerden korkmadığım için sevindim. "Bunlar... ne? Haşere mi?" "Onlara sakın öyle deme. Seni anlayabilirler." Şaşırdım "Gerçekten mi!" güldü. "Onlar gölge örümceği... namı diğer Bebeklerim." "Be-BEBEKLERİN?" güldü. "Merak etme. Erkeğe ihtiyacım yok. Kıskanç." "Kıskanmadım! Sadece... seni tanıdığımı sanıyordum." Tekrar güldü. "Gölge özüm ile daha birleştim. Kazandığım güçlerden birisi de... yumurta yapabilmemi sağlıyor. Ama düşündüğün şekilde değil. Bütün bu aşağıdakiler benim sadık çocuklarım. İşkence çektirmek istersem birisini buraya atabilirim." Garip hissettirdi. Ensemde huylanma hissettim. Omuzumun arkasına bakınca İpek örümceğimi gördüm. Arkamdan Tricky'i gözlüyordu. "O bir... Terzi örümcek mi?" "İpek değil miydi? Soyları tükenen?" yanıma gelip avcunu örümceğe açtı. Örümcek hevesle Tricky'nin eline atladı. "O şey... ruh falan değil mi?" Tricky örümceği sevmeye başladı. "Öyle. Ama fark eder mi? Sonuçta ben hala Kara örümceğim. Onların kraliçesi benim." "Kara örümceğin öyle bir rolü var mıydı?" bana baktı. "Benim özüm hakkında tek bildiğin şey gözünü çalması mı?" "Aşağı yukarı?" örümceği geri bana verdi. "Size etrafı göstermek isterdim ama, önemli bir konu var! İş zamanı Dreemur!" ah evet... iş... birkaç yüz kişiyi öldürmem gerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lordların Efendisi
FantasyDreemur, geçmişinden kaçamazsın. "Peki geleceğimden kaçabilir miyim?" 1. kitap bu kitap gerçek hayattan bağlantısız olarak yazılmış tamamen kurgu bir kitaptır (word 24 ölçekte aşağı yukarı 800 sayfa)