2.Kısım Bölüm 8-Ufak Gülümseme

20 1 0
                                    


Cidden... meleklerin burada ne işi olabilir ki? Bu eski kömür madenini üs haline getirmezler değil mi? Sonuçta temizliğe önem verirler, o halde sadece bir şey arıyorlar. Tam üç kişiler... ikisi kılıç kuşanırken diğeri bir tüfek kuşanmış... hayır pompalı tüfek bu! Ne kadar saçma bir takım dizilim? Gözcü gurubu olduğunu var sayamayız herhalde. Kendilerini gizlemeye bile uğraşmıyorlar, halkalarını buradan bile görebiliyorum ve kanatları sonuna kadar açık. Dürbünümü bir bez ile silip daha dikkatli bakmaya çalıştım. Bunlar yeşil gözlü... Greeneye klanından olsa gerek. Düşman klanların Orangeclock arazisine girmesi kanun dışı evet ama öldürmek yerine yakalarsam bilgi edinebilirim. Üff... altın yıldız takalı bir hafta oldu olmadı, böyle bir görev vermeleri abartılı değil mi? Sanırım birisini rehin alabilir isem etkisiz hale getirebilirim. Güneş daha tamamen doğmadığından gölgelerden birisini yakalayabilirim sanıyorum. Tercihen pompalı tüfek kullanan daha faydalı olur... Lightners klanından iseler gözlerinin yaşına bakamam sanırsam. Hızlıca kayalardan başka kayalara atlayarak yanlarına yaklaşmaya başladım. "Nereye girmiş olabilir ki?" bir kadın sesiydi... yaklaştım sanırsam. Hızlıca yan taraftaki kayanın arkasına atlamaya çalışırken yerdeki bir çakıla takılıp ufak bir ses çıkardım. Uf ya... "O da ne?" "Ne oldu?" "Bir ses duyum sanırım..." "Kontrol et belki oraya saklanmıştır." Yavaş adım sesleri bana doğru yaklaşırken hızlıca Anabel'i hazırladım. O bana silah tutmadan benim ona silah tutmam gerek... fazla uzakta olursa da ona kaçma fırsatı vermiş olurdum. Adım seslerinden fazla bir yakınlık çıkaramadığımdan biraz stres basmıştı. Tamam o halde... 3... 2... 1... ŞİMDİ! Birden ayağa kalkıp Anabel'i ona doğrulttum. "BU DA NE?" "KIPIRDARSAN MERMİYİ YERSİN!" olduğu yerde dona kaldı. Şansıma tüfekli karşımda duruyordu. Hızlıca onlara göz attım. Bir kadın ve iki adamdılar. Kadının ve diğer adamın kılıçları sıradan düz kılıçlara benziyordu. İkisini de kolayca indirebilirdim. "Ha? Eline tüfek almış bir çocuk bu? Ben de korkmuştum." Aralarında gülüşmeye başladılar. "Kıpırdarsan beynini dağıtırım." "Bana bak velet güldük eğlendik de bir meleğe kafa tutmaya utanmıyor musun?" "Sen bu topraklara girmeye utanmıyor musun? Orangeclock klanının bana verdiği yetkiye dayanarak seni infaz edebilirim." "Ne? Yoksa sen..." kahkaha atmaya başladı... "Cidden... beni bir anlığına kandırıyordun..." beni ciddiye almıyor mu bu? Birden sertleşti. "Bana bak velet ölümünün acısız olmasını istiyorsan o tüfeği indirirsin." "Sen de kokuşmuş cennetine geri dönmek istemiyorsan çeneni kapatır ve arkadaşlarına silahları indirmesini söylersin. Burada Greeneye klanına yer yok! Özellikle de... kanı bozuk meleklere yer yok." Son cümle içimden gelmemişti o kadar ama... sanırım ırkçılık yapmaya başlıyorum. "SEN KİM OLUYORSUN DA BİR LİGHTNERS SUBAYINA-" tetiği anında çektim ve merminin gürültüsü eşliğinde kafası patlarken gözümü bir saniye bile kırpmadım. Bu kadarcık şey için hapları içmeme de gerek yok sanırsam... diğer ikisi kılıçlarını çekip üzerime koşmaya başladılar... nefesimi tutmaya başladım. Gözlerim bozulmaya başladı... fakat hala onları seçebiliyordum. Bütün yaşam enerjimi ellerime aktardım ve kafalarını vuracak şekilde nişan aldım. Evet... şerifin tekniğini yapmaya çalışıyordum... ama onun kadar iyi olmak için daha çalışmam gerek... şu an sadece iki mermiyi aynı anda ateşleyebiliyorum ve bazen ıskalayabiliyorum da. Silah sesini duyunca nefesimi düzeltip normal bir şekilde görmeye başlayıncaya kadar gözlerimi kırpıştırdım. Birkaç saniye sonra adamı kafasından kadını da omzundan vurduğumu gördüm. Omzunu vurduğum kadının yanına yaklaştım. Yerde acı içinde yatıyordu. Kafasına nişan aldım "Lightners klanı burada ne halt ediyor." Acı içinde ıkınırken konuşmaya çalıştı. "Sanki... söylerim de... ah..." "Oh?" bacağından vurdum. Büyük bir çığlık yükseldi. "Konuş." "*hızlı nefes* ASLA!" "Sana daha fazla mermi harcamak ziyan olur." Anabel'i sırtıma astım ve tam kafasına sertçe bir tekme çaktım. Sanırım burnunu kırdım. Yerde deli gibi bağırmasını beklerken kılıcını çekip bana savurmaya çalıştı. Kolayca savuşturduktan sonra Haset'i kılıç tutan koluna sapladım. "Konuş..." "Ha... hayır..." kılıcı daire çizerek döndürmeye başladım. Çığlıkları kulak çınlatacak seviyeye gelmeye başladı. Kılıcı çektim ve son kez sordum "KONUŞUCAK MISIN?" artık hayır bile diyemiyordu. Haset ile boğazında derin bir delik açtım ve kömür madeninin içine doğru yürüdüm. Belki içeride başka birisi vardır.

Lordların EfendisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin