2.Kısım Bölüm 6- Anabel

25 2 0
                                    


Yaklaşık 7 hafta oldu. Ruh enerjimi artık daha iyi kontrol edebiliyorum ama yeterli değil. Antrenmanlarımı gece uyumam gereken vakitten kısarak yapıyorum. Purpleskull'da gerekli uyku tekniğini kavramıştım. Her uyanık kaldığım 25 dakika için 5 dakika kestirerek uykusuzluğumu dindirebiliyorum. Fakat bu teknik tamamen iş görmüyor. Yine de özel olarak iki saat daha uyuyorum. Bazen Bayan Anna saatimin alarmını geçe kurup biraz daha uyumamı sağlıyor ama... bu kadın bana bayağı iyi davranıyor. Bana sabah uykumu açması için oldukça uzaktan, Vaporubs şehrinden getirdiği "kahve" denen içecekten ikram ediyor. Onun dışında Bayan Anna zamanında diplomatlık yaptığı için bana sabahları dersler veriyor. Öğlenleri de Şerif bana silahları nasıl daha efektif kullanabileceğime dair oldukça çok şey öğretiyor. Mermilerin içine turuncu güneş manasını ekleyerek patlayıcı yapmaktansa ucuna mavi mana ekleyerek daha hızlı ve delici yapabileceğimi anlattı. Kendisi mavi yıldız manasını kullanamasa da Bayan Anna onun için mermileri hazırlıyormuş. Akşam hava kararmadan gidip Mike'ın demirci dükkanında temizlik ve azcık demirci çırağı olarak para kazanıyorum. Geceleri de yatmadan evvel daha henüz bahsettiğim gibi nefesimi tutup ruh enerjimi kontrol altına almaya çalışıyorum. Şu ana kadar zihnimde enerjiyi toplamayı başarabildim. Fakat el kısmına gelince çok zorlanıyorum. Bayan Anna aşırı çalışmanın ömür kısaltıcı etkileri olabileceğinden bahsetti. Fakat ben ömür korkumu çoktan aştığımdan pek umursamadım.

Gözlerimi birden açıverdim. Rüyamda gördüğüm bir şeyden dolayı değildi. Ayağa kalkıp gaz lambasını yaktım. Lambayı saate doğru tutup saate baktım... sadece bir saat uyuyabilmişim. Gün bile daha ağarmamıştı. Camdan dışarı atladım. Ve yere düşmeden takla atarak inişi yumuşattım. Ardından biraz gezmeye karar verdim. Caddede sadece birkaç sarhoş geziniyordu. Barın dışında bütün binalar karanlıktı. Ben de bara gittim. Erkenden kahvaltı yapıp Bayan Anna'yı rahatsız etmez isem daha hoş olabilirdi. Kadın sırf bana özel yemek yapıyordu. Bara girdiğimde birkaç kişi selam verdi. Gidip tezgâhın yanındaki yere oturdum. "Küçük şerif?" "Adım Dreemur biliyorsun Bremen." "İnsanlar seni öyle tanımayı daha çok seviyor. Eğitimin nasıl?" "Gelişme kaydedemiyorum." "Bir işe sürekli kafa yormamalısın. Bir hobi falan bul!" "Ne gibi?" "Mike!" kenarda bir yerde oturan Mike ayağa kalkıp yanıma geldi. "Bremen sürekli gümüşlerini benimle bozduramazsın." "Gayet de bozarım... neyse ne, küçük- Dreemur'a birkaç hobi önersene." "Sen neden önermiyorsun?" "Benim bildiğim tek hobim para kazanmak da ondan! Başkasının bu işe burnunu sokmasını istemiyorum." "Madem öyle... Dreemur? İlgilendiğin bir şey var mı?" ilgilendiğim mi? Aslında hiç böyle düşünmemiştim ama... "Savaşlara ilgim var." Biraz karamsarca baktılar. "Peki... bir düşüneyim... oh! Buldum! Silah modifikasyonu!" "O ne?" "Öncelikle eski püskü sorunlu bir silahı alırsın, sonra onu geliştirerek güçlendirirsin! Çocukken hep böyle şeylerle uğraşırdım." "Silahları gerçekten seviyorsun..." Biraz düşündüm. Aslında kulağa fena bir fikir gibi gelmiyordu ama bir kılıcı o kadar modifiye edemem sanırsam... düzgün bir tabancaya falan gelirsek de... fazla ilgim yok. Ama sanırım denemekten zarar gelmez. "Kulağa güzel geliyor, deneyeceğim. Hiç sende öyle bir sorunlu silah var mı?" "Hepsini tamir ettiğimden hayır... ama Eren'de hiç kullanmadığı bir tüfek var diye duydum. Seve seve verir, eski eşyalarından kurtulmayı pek sever." Eren? Bu biraz sinir bozucu olacak...

Şerif bugünlük evde değildi, bana Trende teftişi falan olduğunu söyleyip erkenden gitmişti. Bayan Anna'nın dersinden çıkınca dolayısı ile boş kaldım. Ben de Eren'in dükkanının önüne dikilip biraz düşündüm, gerçekten buna değer mi? Bu ucube ile konuşmayı hiç istemiyorum. Aslında nedenini de bilmiyorum sadece... sinirime dokunan bir şeylere sahip. Belki terzi olmasına rağmen o garip giyimi... ya da çocuksu tavırları beni sinir ediyordu. Kapıyı açıp içeri girdim. Odanın bu kısmında gözükmüyordu. Tavanda da değildi "Eren! Burada mısın?" "GELİYORUM!" ortadaki tezgâhın arkasından çıktı. "Tek gözlü çırak? HO HO... buraya neden teşrif ettiniz acaba?" "Eski püskü bir silahını bana verebileceğini duydum..." fark ettim de Mike'ın tamir ettiği hasta katili bastonuma bakıyordu. "O baston ne?" kınından çekerek aslında bir kılıç olduğunu ona gösterdim. "HO, HO, HO! Bu şey cidden havalıymış!" "Sağ ol? Neyse ne bana o silahı verirsen gerçekten memnun olurum." "Elbette, bir eşyan karşılığında veririm. Ücretsiz bir silah vermek istemem anlarsın ya HO?" "Kılıcımı vermem." Biraz bana baktı, sonra elini sakallarına götürüp okşamaya başladı "O halde bana bir şişe Kabuklu kurt kanı karşılığında satarım." Kabuklu Kurtlar A+ seviyeli canavarlardır. Sert kabukları zırh yapımında ve cephane yapımında oldukça kullanılır. Kendileri 2 ya da 3'ü birlikte gezerler. Bir at kadar olmasa da hızlılardır. Vücutlarını çarparak hasar verme amacı ile kullanırlar. Gözlerine saldırarak öldürülebilirler. Şimdi aklıma geldi de tavernada onları avlayan birisi vardı. Sanırım ondan yardım istersem bana yerlerini söyleyebilir. "Sanırsam teklifini yerine getirebilirim." "HO, HO! Yakala!" bir şişeyi havadan örümcek ağları ile yavaş yavaş indirerek önüme indirdi. "Bu arada kanı ne yapacaksın?" "Kumaşların boyasını daha soluk renkli yapıyor." Tamam... normalde sadece bir boya için bu kadar zahmete girmem... ama gerçekten o silahı istiyorum. Şişeyi alıp çıktım.

Lordların EfendisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin