Yaklaşık 12 yıl kadar önce...
"Biz sizden üstün bir ırk olarak bu treni talep etmeye geldik, cevabınıza göre ölümünüzü acısız yapacağız şerif." Trenin tepesinde amma çok rüzgâr oluyormuş be! Sesini zar zor duydum. "Sana vereceğim cevap 6 yıl önce katlettiğim abilerine verdiğim cevapla aynı bu klandan daha bir bok alamazsınız!" yedi patlarımı çekip hızlıca nişan aldım. Karşımdaki bir melek ama trenin üzerinde durmak istiyorsa uçamaz... üzerime koşmaya başladı. Kafalığı dışında hafif zırh giymesine rağmen bir tank gibi davranıyordu. Üzerime doğru hızla koştu. Birkaç defa ateş ettim. Kafasına isabet edenler hiçbir şey yapmadı. Gövdesine isabet ettiğim yerler kanadı ama umursamadan koşmaya devam etti. Bunun sınıfı ne böyle? Güreşçi mi? Kılıcımı Tricky'e doğum günü hediyesi için verdiğimden beri bir kılıcım yok, hançerim de bu herife işlemez bence. O halde yumruklarımız konuşsun! Yanıma yaklaşınca üzerime atladı. Cüsseli bedeninden ucu ucuna kaçındım. Ama herif trenin tavanına çarpınca tavan direk çöktü. Tavan çökünce ben de düştüm. Kalkınmaya çalışırken herifin çoktan kalktığını fark ettim. Hızlıca yerde yuvarlanıp yumruklarından kurtulmaya çalıştım. Yumruğu trenin zeminini delmeye yetmişti, güçlü ama yavaş. İkinci yumruğunu gerer iken bana vurmak için fırsat açıldı. Kafasında kaskı olduğu için göğüs kaslarına sertçe yumruğumu geçirdim. Kemiklerini hafifçe hissettim. Kaslarına vurunca sonraki yumruğunu engelleyebilecek kadar zayıflatabileceğimi düşünmüştüm. Adamın yumruğu tam bana çarpacak iken gölge öngörüm vücudumun her yerinde belirdi, eyvah. Onu hafife almışım. Yumruğu beni öteki vagonun kapısını kırarak içeriye sokacak kadar güçlüydü. Birkaç çığlık duydum. Yolcu vagonu mu? Doğru ya birkaç diplomat bugün buradan geçiyordu. Birkaç şerifin sesini duydum "ŞERİFİM!" "Yolcuları koruyun, bu hıyar sizin denginiz değil!" adam üzerime tekrar koşmaya başladı. Kollarından beni tren gibi ezmeye çalışacağını anladım. Tam üzerime geldiği sıra çevik bir hareketle arkasına geçtim. Kollarımı boynuna sarıp onu duvarlara çarptırarak enerjisini bitirmeye çalıştım. Adam o kaskın altından zar zor nefes alıyordu. "6 SENE OLDU VE HALA SİZİNLE UĞRAŞIYORUM!" beni duvara vurarak kurtulmaya çalıştı ama nafile. "KAÇ TANE DAHA ADAMIMI SİZİN GİBİLERE YİTİRMEMİ BEKLİYORSUNUZ HA!" en sonunda nefesi tükendi ve yere düştü, zar zor kaskını çıkarıp fırlattı ve bana yandan baktı. Gözleri kan toplamıştı ve sarı renkteydi. Yüzünü kendime döndürecek şekilde yere yatırdım. Beni üzerinden atmaya yetecek gücü kalmadığından kolay oldu. Yumruğumu gerdim "NE ZAMAN BİTECEKSİNİZ ULAN!" ağzının ortasına çaktığım sırada diğer yumruğumu hızlıca gerdim ve sonra bir daha ve bir daha, ve bir daha, bir daha, bir daha, bir daha, bir daha! Yüzü darma duman oldu. Son yumruğuma iyice yüklendim. Suratı patladı. Yumruklarım kan oldu... gömleğim de. Ayağa kalktım. Sigaramı yakmak için maskemi çıkardım. Bu şeyler de bağımlılık yapar diyorlar ama, banane be! Çakmakla sigaramı yaktım. "Dreemur?" genç bir hanımefendinin sesini duydum şaşkınlıkla karışık narin bir ses tonu vardı. Sesin geldiği yöne döndüm. Purpleskull klanından güzel bir elbisesi olan bir kızdı. Saçları uzun ve düzdü. Bir yerden tanıdık geliyordu, ama tam çıkaramadım. Yan vagondan birisi geldi "Efendim diğer işgalciler temizlendi." "Aferin sana Vanessa" "Vanessa?" kız gene aynı ses tonunda konuştu. Vanessa'yı da mı tanıyor. Vanessa ona baktı, ardından gözbebekleri küçüldü. Hızlıca yanına gitti. "Bu ne sürpriz? Seni okuldan tanıyorum değil mi? Efendi Dreemur'un yanında dolaşan kız değil misin sen." Kız geri çekildi. Korkmuştu. Benim etrafımda mı dolaşıyordu? Okuldan tanıdığım tek bir Purpleskull var. "YOLANDA!" Bana baktı hala korkuyordu. Vanessa... onu kıskanıyor değil mi? "Vanessa sana yakıştıramadım hiç!" bana hızlıca baktı. Sonra hafifçe eğilerek özür diledi. O özür dileyince Yolanda hafifçe panikledi "Yo yo yo sorun değil gerçekten!" "Senin buralarda ne işin var böyle?" bana döndü "şey... benim işim... diplomatım ben. Purpleskull klanı ile ilişki kurmamakta ısrar eden küçük bir köy vardı da. Sen de... şerif olmuşsun. Kanlı bir iş gibi." Arkadan bir başka şerif konuştu "O sadece bir şerif değil. O Şerif Dreemur Orangeclock." İnsanlar beni böyle görmeyi seviyor gibi. Savaştan sonra saygı duyanlar aşırı arttı. "Se- Sen Orangeclock klanının başına mı yerleştin! A- ama Redhood klanı?" "Şey... Redhood klanı... yıkıldı. Melekler insanlarımı katlettiler de." "ÇOK ÖZÜR DİLERİM!" "Sorun değil... kendi kendime aşıyorum ben." Crownbreaker kanı sayesinde krize girmiyorum ama hala bazen anılarım zihnime hücum ediyor. Tabi şu an bunları söyleyemem. "Bir kasabaya gidiyordun değil mi? Koruman nerede?" "Şey..." utanarak yere baktı. "Koruman yok değil mi?" "Koruma talep edebilecek yetkiye henüz sahip değilim. Genelde masa işi ile uğraşırdım. Bu ilk saha işim." "Benim klandan isteyebilirdin. Purpleskull klanı bize inanılmaz yardım etmişti. Ben de her türlü yardıma hazırım." "Yaa..." "...Seninle geliyorum." Şaşırdı "Ne?" "Kasabalar benden sorulur. Hem buradaki işim de bitti." Utandığında nedense çok tatlı oluyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lordların Efendisi
FantasyDreemur, geçmişinden kaçamazsın. "Peki geleceğimden kaçabilir miyim?" 1. kitap bu kitap gerçek hayattan bağlantısız olarak yazılmış tamamen kurgu bir kitaptır (word 24 ölçekte aşağı yukarı 800 sayfa)