"Homonkulus" ve "Homunculus" karıştırılmamalıdır. Homunculus bir çeşit cüce insanımsı bir yaratık olarak Temdolor'da canavar sınıfına girer. Homonkulus ise homunculustan türemiş bir kelime olsa da neredeyse tamamen farklıdır. Aralarındaki en büyük fark homonkulusların ruhu vardır. İgnismort (cehenneme benzeyen) veya Clemort'a (cennete benzeyen) göçebilirler. Aynen insan gibilerdir. İnsanlar arasındaki tek farkları doğumlarıdır. İnsanlar bir anne ve babaya ihtiyaç duyar. Homonkuluslar ise bir beden ve ruha. Bedeni herhangi bir simyacı, doktor veya diriltme büyücüsü kolaylıkla yapabilir. Önemli olan kısım ruh bulmaktır. Genelde Spirimort'da (Araf gibi olan) takılan ruhlar geri çağrılarak bedene konurlar. Ruhlar anı tutma yetisine sahip olmadığından yeni bir bebek gibi olurlar. Doğar doğmaz mana ile beslenirler. Beslendikleri mana türüne göre yeni kişilik özellikleri alabilir veya yaşlandırılabilirler. Homonkuluslar doğaları gereği yemek ve su gibi ihtiyaçlarının yanı sıra mana emmek zorundadırlar. Homonkulusların ebeveyni hakkında belli bir sayı söylenemez. Geneli yaşlanmazlar.
"Ne demek istiyorsun OC?" "Sizin onurunuza kocaman bir anıt diktik efendim. Herkes ayda bir kere ziyaretinize geliyor." Vanessa'ya döndüm. Hiçbir fikri yok gibi duruyordu. "Anıt... derken ne demek istediğini sordum. Ben gördüğün gibi hala hayattayım." "Yani... efsane olmak için ölmenize gerek yok değil mi?" derin bir nefes aldım. "Unut gitsin... İşin nasıl gidiyor? Direk seni en başa oturttum." "Bütün ıssız kalan bölgelerimizi haydutlar veya Lightners klanı ele geçirdi. Ben de sizin arkanızdan kurduğum bazı kıdemli kişiler ile toplantı yaptım. O topraklara ihtiyacımız olmayacak kadar nüfusumuz vardı. Biz de bir anlaşma ile kendimizi güvence altına aldık. Daha 10 yıl içinde saldırırlar ise Reguliber dahil olacağı için sorunumuz yok." "Yani Toprakları güvenlik için sattın mı?" gözleri aşağı kaydı "Başka seçeneğimiz yoktu. İnsanların çoğu şeriflikten emekli oldu ve ticarete geçti. Ekonomimiz hala berbat ama hiç yoktan aç kalan insanlarımız yok." Hiç yoktan insanlara bakabiliyor gibi. Bir saniye... "Ekonomi kötü dedin değil mi? O halde anıt ne iş? Anıta harcayacağınız parayı başka şeyleri yatırman gerekirdi." Bana gülümsedi. "Anıtı ziyaret ederseniz anlayacaksınız." Pek kanıtlar gibi değildi ama... artık şerif ben değilim. Onun yaptığı yeni OC'a saygı duymalıyım. Yine de istersem hala yıldızı ele alabilirim gerçi... hayır işim var. Purpleskull klanına gitmeliyim. Birden OC sevindi. "AH! Şansa bakın! Birazdan Bozuk Kiraz kasabasına varıyoruz! Anıt orada! İsterseniz bi ziyaret edin ha? Son geldiğinizden beri 20 yıl geçti efendim!" biraz düşündüm. Acelem pek yok, en kısa zamanda dediler gerçi ama... yarım günden bir sorun olmaz, günbatımı yaklaştı bile. "Öyle olsun. Geceyi burada geçiririm. Sabaha ilk iş gideriz ama." Bu onu daha da sevindirmeye yetti bile.
Vanessa trende kalmak istedi. Trenden inip ortalığa baktım. Burası... değişmiş. Binalar daha sağlamlaşmış gibi, yeni binalar da yapılmış! Biraz kasabanın içerisine yürüdük. Karşıma çıkan şey beni korkuttu. Önceden kasabanın merkezindeki milleti bağladığımız direğin yerinde benim kocaman mermerden bir heykelim vardı. Çizmelerim ile bir meleği eziyordum. Ellerimde de iki yedi patlarım vardı. Başımda da maske ve şapkam. "Beni bir ay gördükten sonra bunu nasıl yaptırabildin?" kahkaha attı. "Savaşta sizi gören birçok kişi hikayenizi anlatıyor. Nasıl göründüğünüzü bilmemeleri utanç verici olurdu. Yan taraflarda Eren'in dükkânı olması gereken yere baktım. Bir ressam satın almış ve benim tablolarımı satışa çıkarıyor! Hem de 1 altın gibi fahiş fiyatlar ile! Aklıma gelmiş iken... direk ayaklarım Bremen'ın barına doğru gitmeye başladı. Kapıları açtım. Hala ekşi kokusunu kaybetmemiş gibi. Bütün masalar neredeyse doluydu... kenarda kalan son masaya oturdum. Derin bir nefes aldım. İyi para kırıyor olsa gerek. Barı sıradan bir günde bu kadar dolamazdı. Küçük takımlı bir çocuk bana yanaştı. "Siparişiniz efendim!" ilginç bir şekilde Bremen'ı andırıyordu. "Bremen'ı tanıyor musun." "Babalık mı? Yani buranın sahibi o sonuçta... yeni misin? Dikkatli ol da seni oturtmasınlar aşa. Benden tavsiye." Bu kesinlikle Bremen'ın oğlu. "Ben burada büyüdüm ufaklık." "Lütfen yalan söylemeyiniz efendim... 20'li yaşlarında zengin giyimli birisiniz. Ben de 12 yaşındayım. Seni görsem tanırdım herhalde. Muhtemelen sen Purpleskull tarafında zengin olup buraya ünlerinden faydalanmak için gelen züppenin tekisin." Birden hafif yaşlı bir ses geldi. "BEAVER! Müşterilere saygılı ol demedim mi? Bana para kaybettiriyorsun seni yerden bitme şey!" çocuk hızlıca uzaklaştı. "GERİ GEL BURAYA!" adam bağırması bittikten sonra bana döndü. "Kusuruna bakmayın efendim o daha genç... sen... tanıdık mısın?" ayağa kalkıp sigara yaktım. "Düğün davetiyeni göndermek için bile para veremedin değil mi? İşte bizim cimri Bremen." "DREEMUR!" bağırmasını duyan herkes yan gözle bana bakıyordu. Çoğu inanmamış gibiydi. Düşündüğümden daha da çok efsaneyim sanırsam. "Senin burada ne işin var!" "Geçerken uğrayım dedim... bir de yeni şerif benden istedi." "Biz artık ona yeni şerif demiyoruz ama! 20 yıl oldu. Sen... hiç değişmemişsin." "Yaşlanmıyorum galiba. Senden şanslıyım demek isterdim ama barını dolu görüyorum." "Hiç sorma! OC geldiğinden beri işler açıldı! Kimse efkarlanmadığı için kendini kaybedenler yok tabi ama... insanlar senin anıtına yakın olmak için buralara taşındı. Mike'a uğradın mı? Seni görmeyi çok ister." Sohbet ettikten sonra karşı sokaktaki demirciye gittim. Kapıyı açınca gür bir bağırış duydum. "Sana söyledim modern silah yapmıyoruz!" siyah derisinin üstündeki terler ocağın ateşinden parlıyordu. Örse vurabildiği kadar sert vuruyordu. "Tüfeğimin cilaya ihtiyacı var." Çekicini bir kenara Bırakıp masasına tüfeği bırakmamı işaret etti. Ardından cilalarının olduğu rafa yöneldi. "Modeli ne?" "Modifiye edinmiş uzun menzilli bir tüfek. Tahta kabzalı olanlardan." Ufakça güldü. "Yenisin herhalde. Biz onlara Anabelle deriz. Eski şerifin kullandığı tüfekti." "Eski şerifi tanır mıydın?" masasına oturdu ve tüfeğimi incelemeye başladı. "Tanımak mı? Onun büyüdüğünü izledim ben! Daha şerif bile olmadan öncesini! Buraya ondan da önceki OC ile atın sırtında geldi. 4 yıl içerisinde de zirveye koştu... bu tüfek gibi bir tüfeği baştan dizayn etti. Ama onunkinde gizli bir mekanizma vardı. Eğer tetiğini ileri iter isen..." Anabelle dişini gösterdi. Şaşırdı kaldı. Kafasını ilk kez kaldırıp bana baktı. "Dreemur..." "Gözlerini hala silahlarından ayıramıyorsun gibi ha?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lordların Efendisi
FantasyDreemur, geçmişinden kaçamazsın. "Peki geleceğimden kaçabilir miyim?" 1. kitap bu kitap gerçek hayattan bağlantısız olarak yazılmış tamamen kurgu bir kitaptır (word 24 ölçekte aşağı yukarı 800 sayfa)