2.Kısım Bölüm 18- Son Crownbreaker

10 1 0
                                    


Camdan gelen hafif soğuk esinti ile uyandım. Pencereyi açık mı unuttum? Yatağımda dikeldim. Yüzümde hiçbir gülümseme olmaması beni rahatsız ediyordu. Ayaklarımı yatağımın kenarına attım. Ayağa kalkıp makyaj masamın yanına gittim. Elbiselerim sandalyemin üstünde asılıydı. Geceliğimi yavaşça oyalanarak çıkarıp elbisemi giydim. Aynada kendime baktım. Yüzümde düzgün duracak bir gülümseme ayarladım... Hala güzelim, bir prensese göre bile. Gerçi karnım aç gibi hissediyorum. Gerçi sürekli aç gibi hissediyorum. Çekmecemi açıp içinden cam tüpümü çıkardım. Kapağını açıp diktim. Kanın metalik tadı ağzımı ele geçirdi. Neyseki kimse girerken yapılan kan testlerinden şüphelenmiyor da açlığımı bastırabileceğim miktarda kan toplayabiliyorum.

Kapıdan dışarı çıkıp merdivenleri indim ve kalenin surlarının yolunu tuttum. Kalenin surlarında gezinmek her ne kadar tehlikeli olsa da kalenin durgunluğundan çok sıkılıyorum. Keşke o burada olsa... acaba ne halt yiyor? Yaşayıp yaşamadığına dahil bir fikrim bile yok. Güya bana gelmeyecekse mektup yazacaktı. 4 yıldır yazmadığına göre beni unuttu herhalde. Fark etmeden surun dışına çıktım. 2 adet asker bir adamla tartışmaktan beni fark etmedi bile. Topuklarımı yere çarptırarak yaklaştım. Bir ders vermek iyi olacaktır değil mi? Birisi benim varlığımı fark eder etmez eğildi. Diğeri de pek geçmeden panikleyerek eğildi. Adam ise... "HO! Prensesim sizinle-" askerlerden birisi onu boynundan tutup yere serdi. "PRENSESLE NASIL GELİŞİ GÜZEL KONUŞURSUN ÖYLE TERBİYESİZ!" haklıydı... sinirlendim. Ama onu böyle bir şey için öldürtürsem gelecekte diktatör damgası yemem daha kötü olur. Etraftaki diğer insanlar da izliyor üstelik... kahretsin gülümsemem düştü. Arkamı dönüp kaleye geri gitmeye başladım. Bir yandan da onun yerde söylenmesini dinliyordum. "Kahretsin bunu sana ödeteceğim Dreemur!" durdum... Dreemur mu dedi o? Hızlıca geri yanına gidip onun hizasına eğildim. "Sen Dreemur dedin değil mi?" bana baktı ve gülümseyerek "e-evet" dedi. Askerlere keskin bir bakış attım. Hızlıca onu kaldırıp adamın üstünü başını silkelediler. "Dreemur'u tanıdığını varsayıyorum" "Evet onu tanırım. Hatta beni o gönderdi diyebiliriz." "Sen Redhood elçisinden çok bizden birine benziyorsun halbuki?" bana garip bir şekilde baktı. "Hoo... çünkü... değilim? Neden Redhood'lu ya da elçi olduğumu düşündünüz ki ekselansları?" ne? "Her neyse... seni gönderdi demiştin değil mi? Neden?" "Size bu mektubu ulaştırmam için." Mektup mu... sonunda... kişisel olarak üstelik. Ondan elçi yollamamış olsa gerek. "Prensesim... her ne kadar Dreemur bu konu hakkında bir şey dememiş olsa bile altınızdaki adamlarınızı sıkı bir kontrolden geçirseniz herkesin iyiliğine olacaktır ho." "Az önceki durumu kastediyorsan kusura bakmamanızı rica ederim. Kalenin güvenliğini sıkı tutmak zorundayız." "HO! Hayır efendim ondan bahsetmiyorum. Aslında bundan muhtemelen bahsetmemem gerek ama... son zamanlarda Orangeclock klanında hainlerle alakalı bir sorunumuz var hoo... size de... bizim başımıza gelen olayın olmasını istemeyiz." "Ne oldu? Anlat bana." Biraz kendince debelendikten sonra kulağıma eğildi. "Artık şerif OC'yi eski şerif olarak çağırmak zorundayız." Şerif öldü mü? Bu kötü bir durum.

Odama dönüp mektubumu açtım... mektuptaki yazıların biçimsizliği hemen Dreemur'un elyazması olduğunu ele veriyordu. İçimden onun sesini düşünerek okumaya başladım. "Sevgili gölge Lordu Prenses Tricky'e. Tricky, sana daha önce yazamadığım için özür dilerim. Pek durup mektup yazabilecek bir ruh halinde değildim... özellikle o olaydan önceki tanıdığım birisi ile iletişime geçmek beni rahatsız ediyor. Gerçi muhtemelen "olay" derken neyi kastettiğimi bilmiyorsun. Reguliber klanı bu konuda oldukça sıkılardı. Sana söylemekte pek bir sakınca olduğunu sanmıyorum artık. Redhood klanı kısacası yok oldu. Lightners klanı içimizden bir haini kullanarak ben ve Vanessa dışında herkesi katlettiler. Artık Redhood toprakları mezardan başka bir yer değil. Bundan sonra bazı olaylar yaşandı ve Orangeclock klanının bir üyesi oluverdim. Ve geçen günlerde yine bir hain sonucunda 4 yıldır benimle ilgilenen şerif OC'yi kaybettik. Ölürken rozetini bana bıraktı. Kısacası şu anda yeni şerif benim. Bu klan benim artık benim sorumluluğumda ve Redhood gibi son bulmasını istemiyorum. Fakat Lightners klanı planlarını öyle iyi kurmuş ki klan felaket derecede düzensiz. Yakında bize bir saldırı yapmayı planladıklarına eminim. Bu sebepten dolayı hiç istemesem de senin efendin olarak sana emir verme hakkımı kullanarak bana savunma odaklı bir ordu göndermeni emrediyorum. Sevgilerimle Dreemur" ... demek öyle... koca Redhood yıkıldı ve bana bu konuda hiçbir bilgi verilmedi ha? O adam haklıydı, bizim de aramızda hain olabilir. Fakat onun yanında Dreemur bana emir mi verdi? Şirin... sanırım göndermek en iyi seçenek. Fakat yine de bana böyle davranması hoşuma gitmiyor. Mektubu anlık sinirle masama fırlattım. Masama fırlatınca içinden başka bir kâğıt çıktı. Kâğıdı elime aldım. İkiye katlanmış sert bir kağıttı. Açmaya karar verdim. Kâğıdı açar açmaz içinden kocaman bir buket mor gül çıktı. Şaşırıp kaldım. Ama sonra gülüp çiçekleri kokladım. Sanırım bunu ödeme olarak kabul edebilirim.

Lordların EfendisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin