Anlık bir dehşete kapıldım. Tricky'den gelen kan kokusunu sıradan bir şey zannetmiştim ama görünen o ki durum vahim. Bütün gün yanında gezdiğim o sempatik kız gerçekten de canavar mı? Matilda... bu isim... evet hatırladım Tricky için özel olan bölüme kadar bana eşlik etmişti. Peki bahçeye çağrılmak da ne demek? Kalenin içinde bir bahçe görmüştüm. Dev kalenin içinde tek çatısı olmayan meydanın ortasındaydı. Ne yapmalıyım ne yapmalıyım? Sanırım gidip kendim araştırmak dışında pek şansım yok. Günlüğü masanın altındaki bölmeye geri koyacaktım ama belki bir şeyleri kanıtlamak için ihtiyacım olur diye paltomun cebine sıkıştırdım, bunu ne zaman giymiştim?
Kapıyı ses etmeden açmak için yavaş bir şekilde kolu döndürdükten sonra ittirdim. Fakat kapının birden gıcırdamaya başlaması benim yavaş açışımla birleşip korkunç bir gürültüye sebep oldu. Fazla kafaya takmadan koridora çıktım. Koşmak yerine narin ama hızlı adımlar atarak koridorda bahçeyi aramaya başladım. Sağdan mı gidiyorduk? Hayır hayır solda olmalı? Hiç merdivenden çıkmış mıydım? Kahretsin Tricky ile muhabbete o kadar dalmıştım ki nerelerden geçtiğime dair en ufak fikrim bile yok. Tamam biraz içinde olduğum durumu küçümsedim, nerede olduğuma dair bir fikrim de yok -aslında bu paltoyu nasıl fark etmeden giydiğimi açıklıyor-. Bu koridoru daha önce geçmiş miydim? Hayır geçmediğime eminim çünkü eğer böyle bir portre görsem tanırdım. Biraz yaklaştım. Portrenin sağında karanlık bir zırh solunda ise karanlık bir kılıç duruyordu. Kılıçlara duyduğum hazdan dolayı gerçekten çok fazla araştırma yapmış ve iyi bir kılıcın tam olarak neye benzediğine dair fikirler edinmiştim, bu kadar da iyi salladığımı bilmiyordum. Kılıç tam olarak aklımdaki kılıçtı. Her ne ise bu koridorun asıl dikkat çekmesi gereken yeri ne kılıçtı ne de silah, ortada duran portre idi. Ya da aşırı bir şekilde bana insanı andıran bir soyut resim. Aslında o kadar da insana benzer bir tarafı yoktu. Yarı kırık bir maskeye benziyordu. Maske bariz bir şekilde ürkünçtü fakat beni asıl ürküten şey altındaki yazı idi "Gölge Lordu" ne yani bu mu lord? Hayır tabi ki de bu şey muhtemelen... lord özü? Benim özümün neye benzediğini bilmiyorum ama bu özün benimki ile alakası olmadığına eminim. Peki neden onun portresi burada? Yoksa... bu şey... yok canım, ama olabilir mi? Bu maske ve ardından çıkan örümcek bacakları, örümcek hatırladığım kadarıyla Purpleskull kraliyet hanedanının sembolü idi. Kahretsin bu şey Tricky'nin özü.
Kılıcı takılı olduğu yerden çıkardım, eğer bu şey Tricky ise beni parçalamak istemesi içten bile değil. Zırhtan da bir kılıç kemeri çaldım. Çalmak burada doğru kelime sanırsam... kendimden bazen nefret ediyorum. Kılıcı kemere taktım ve koridordan ayrıldım, bir saniye ben bu yönden gelmemiş miydim? Peki neden burası farklı? Biraz ilerledikten sonra tamamen farklı bir yerde olduğumu kestirdim. Benim şu anki amacım keşif değil o yüzden geriye daha tanıdık koridorların olduğu yere gitmeye niyetlendim... çıkmaz sokak. Harika büyülü bir klanın büyülü bir kalesi var... HARİKA! Bu demek oluyor ki nereye gidersem gideyim rastgele bir yere gideceğim. O halde dümdüz ilerlesem sorun olmaz sanırım. "Lütfen efendim ben sadece- AAAAH" bir kadın sesi ve ardından da bir çığlık işittiğime yemin dahi ederim. Çığlığa yönelmeye çalıştım. "Lordum lütfen- AAAAAAH!" bu daha da şiddetliydi fakat benim takıldığım nokta bu sesi henüz hatırlamış olmamdı, Matilda. Koşmaya başladım. Ben yaklaştıkça (seslerden çıkardığım kadarı ile) çığlıklar ve ağlamalar daha da şiddetlendi. En sonunda ay ışığını koridorun sonunda gördüm. Bugün havada mor ay vardı. Bu beni bir tık daha ürküttü, sonuçta o bir Purpleskull değil mi? Gök yüzünde bu kadar mana varken beni yenmesi içten bile değil. Koridorun sonuna varınca bahçede onu gördüm, elinde kırmızı ile parlayan güzelce örülmüş bir örümcek ağı vardı. Parlayan kırmızının yavaş yavaş yere aktığını gördüm. Karşısında da yüzü neredeyse tanınmayacak hale getirilmiş Matilda vardı. İple elleri kolları bağlanmıştı ve acıdan hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Tricky bana bakmadan "defol yoksa yarın akşama seni çağırırım." Sonra yavaşça döndü ve kim olduğumu anladığı anda suratındaki çirkin gülümseme düştü. "Ah? Yoksa anneciği yanında olmadan süt çocuğu uyuyamıyor mu?" "Tricky ne yapıyorsun? Bunun anlamı ne?" "Ben bu krallığın gelecek varisiyim, bana saygısızlık edenler cezalandırılır... mümkünse de bu cezayı da kendim vermek isterim." "Bu yaptığın tam anlamıyla canavarlık Tricky!" bir yandan vücudumu kaplayan bu korku ile bir yandan da etrafımdan yola çıkarak durumu değerlendirmek aldığım kıymık kadar eğitim ile gerçekten de zor. "Hadi ama? Onları öldürmüyorum ki. Mesela Matilda'yı da şimdi kovuyordum." Açığını yakaladım. Paltomun cebinden günlüğü çıkardım ve onun da görebileceği şekilde tuttum "Marangozun öyle demiyor ama" bunu söylerken gözlerini henüz fark etmiştim, göz bebeği titriyordu... korkudan olduğunu pek sanmıyorum o yüzden de sanırım öfkeden... tebrik ederim Dreemur az önce bir deha olan canavarı kızdırdın, mükemmelim ya? "Dreemur... senin tam anlamıyla aptal olduğunu düşünmüyorum o yüzden açık konuşacağım. Ben lanetli bir varlığım, hiç olmaması gereken bir canavar. Ama görüyorsun ki buradayım. Fakat ben kuru bir varlık istemiyorum, ben tatmin olmuş bir varlık olmak istiyorum." Aman Temdolor adına bu da ne? Yavaş yavaş sırtından karanlık kollar çıkmaya başladı... hayır bunlar örümcek bacağı, üstelik en uç kısmı da gerçekten keskin bir orağa benziyor o şeyler silah mı? "Korkma seni öldürmeyeceğim, bu diplomatik açıdan sorun olur. Seni öyle bir acıya maruz bırakacağım ki burada kimin üstün olduğunu gör!" birdenbire üzerime sıçradı, tahminimce bunu insan kısmı değil o karanlık kısmı ile yaptı. Sağ tarafa doğru hızla çekildim ve bunu yaparken elimi kılıcın kabzasına götürdüm. Yanağımda acı hissettim. Sonradan fark ettim ki tam anlamı ile saldırıyı savuşturamamışım. Yanağımı o atladığı andaki hızı ile fark ettirmeden çizmişti. Kılıcımı ona doğru kınından çektiğim sırada savurdum. Ne olduğunu pek anlayamasam da kılıcımı sert bir şeye vurduğum- hay lanet koluyla bloklamış, ne kadar sert ki o şeyler. Karnıma hızlıca davranarak bir yumruk geçirdi. Acısının vücudumu ele geçirmemesi için dilimi ısırdım. Ağzımı dolduran kanın iğrenç metalik tadı dilimi fazla ısırdığım ya da Tricky'nin karnıma geçirdiği yumruğun gerçekten de sert olduğunu işaret ediyordu. Gündüz tanıdığım o tatlı kızdan eser bile kalmamıştı. Kılıcımı ardı ardına onun kollarını bloklamaya çalıştığımdan -ve onun insan olanlarının dışında 4 kolu olduğundan- ona saldırma fırsatını zar zor ele geçiriyordum. Ele geçirdiğim anda da yaklaşık 5 metre geriye sıçrıyor, ardından büyük bir ivme ile tekrar üzerime atlıyordu. Amacı beni yorup işini kolayca görmekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lordların Efendisi
FantasyDreemur, geçmişinden kaçamazsın. "Peki geleceğimden kaçabilir miyim?" 1. kitap bu kitap gerçek hayattan bağlantısız olarak yazılmış tamamen kurgu bir kitaptır (word 24 ölçekte aşağı yukarı 800 sayfa)