🌟
Belime sarılan güçlü kollarla gözlerimi araladım. Nerede olduğumu anlamak için gözlerimi kırpıştırdım ve etrafıma bakınmaya başladım. Odanın içi hâlâ karanlıktı, pencereden dışarıya baktığımda gökyüzünün hala karanlık olduğunu görebilmiştim. Belime sarılı olan eller beni kendine doğru çektiğinde bir elimi kaldırıp belimin üzerinde duran elin üzerine koydum.
"Buradayım."
Gözlerime hücum eden yaşlar heyecanımdan kaynaklanıyordu. Ama ağlamayı sevmediğim için gözlerimi kırpıştırdım ve gözyaşlarından kurtuldum. Elimin altındaki kolunu sıkıca kavradığımda, "Buradayım, merak etme," diye fısıldadı. Sesini bile özlemiştim.
"Buradasın," diye korkuyla emin olmaya çalıştım. "Buradayım," diyerek beni kendine doğru dahada çekti. "Bir daha gitmeyeceğim."
Titrek bir nefes alıp, "Söz mü?" diye sorduğumda, "Söz," diye cevap verdi. Bir daha gitmeyecekti. Söz vermişti. Verdiği sözleri tutardı. Bende verdiğim sözleri tutardım, bunu bana o öğretmişti. Başımı yavaş bir şekilde ona çevirdiğimde ilk gördüğüm kahverengi dağılmış saçları olmuştu. Başını sırtıma yasladığı için yüzünü göremiyordum ama artık emin olabilmiştim. Kutay gelmişti. Şuan da yanımdaydı.
Kafamı öne doğru eğdirip saçlarının arasına bir öpücük kondurduğumda kıkırdaması kulaklarıma dolmuştu. Ben hâlâ ona bakmaya devam ederken kolları belimi daha sıkı kavradı ve "İyi geceler bebeğim," diye fısıldadı. Bu dediği beni gülümsetmişti. Başımı tekrar önüme çevirdim ve yastığa gömüldüm. Havaya bakılırsa hâlâ geceydi.
Berkay bana 'Sabah uyandığında Kutay yanında olacak,' demişti ve gerçekten öyle olmuştu. Henüz sabah olmamıştı ama sonuçta Kutay yanımdaydı. O sözünü tutmuştu. Gerçi bir söz vermemişti ama sonuçta Kutay'ı Emre'nin elinden kurtarmıştı. Sıra bendeydi. Benim sözüm onun verdiğine göre çok büyük bir sözdü. Fakat laf ağızdan bir kere çıkardı. Artık onun istediği her şeyi yapmak zorundaydım. Gecenin bu saati bunları düşünmek için hiçte uygun değildi. Daha keyfini çıkarmam gereken bir uyku vardı. Kutay'ın çoktan uyuduğunu düzenli nefes alışverişinden anlamıştım. Sabah uyandığımda ilk işim sırtına atlayıp saçlarına karıştırmak olacaktı.
***
Kutay sızlanıp kafasını boynuma daha da gömdüğünde huylanıp kıkırdadım. Gözlerimi yavaş bir şekilde açtığımda karşımda bize bıkkınlıkla bakan Berkay'ı beklemiyordum. Onun burada ne işi vardı? Gözlerimi tekrar kapatıp kendime birkaç saniye verdim. Belki de hâlâ rüya görüyordum.
Gözlerimi tekrar açtığımda Berkay tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu. "Hayal değilim."
Gerçekten buradaydı. Hayal değildi.
Gözlerimi kaçırıp bir elimi kaldırdım ve başımı hafifçe yana doğru eğdim. Kutay huysuzlanıp boynuma biraz daha sokulduğunda ellerimi dağınık saçlarına daldırıp sıkıca kavradım. "Pişt, yakışıklı." Gülümsediğini boynuma değen dudaklarının kıpırdamasından anlayabilmiştim. Ama ses çıkarmadan beklemeye başladı. Sırıtmama engel olamayıp dudaklarımı birbirine bastırdım ve saçlarındaki ellerimi hareket ettirip saçlarıyla oynamaya başladım. "Kalk artık."
Sahte bir homurdanmayla onu salladığımda, "Git başımdan kızım," diyerek kafasını boynumdan çekti ve arkasına döndü. Başının altındaki yastığın ucunu yan yatırıp sarıldı ve kafasını yastığa gömdü. Son defa ona bakıp gülümsedikten sonra üzerimdeki yorganı ittim ve yavaşça doğruldum. Berkay ellerini beline yerleştirmiş sabırsızca bana bakıyordu. Üzerine giydiği gri kazağın kollarını dirseğine kadar sıvamıştı. Dar, siyah kot pantolonu ona gerçekten yakışmıştı. Saçları her zaman ki gibi dağınık bir şekilde duruyordu. Alnına düşen küçük tutamlar ise adeta, 'Gel bana dokun,' der gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASUM
Teen FictionDeniz gökyüzünün bir yansıması, deniz gökyüzünün hiç ulaşamayacağı aşkıydı. Ve patlayan nefret, kan kırmızı kanatlarda şekillenmişti. Kanatlar, büyük bir acıyı taşıyordu kıyıya, aynı zamanda muhtaçlığı. Biz birbimize muhtaçtık. Elleri ellerime, göz...