🌟
Kader.
Beş harften oluşan ve sadece iki hece olan çok basit bir kelime.
Bu kelimenin, bakış açısına göre değişen bir anlamı vardı. Kimine göre son derece anlamsız, saçma sapan ve gereksiz bir kelime iken, kimine göre çok daha farklı anlamlar ifade edebiliyordu.
Mesela bana göre.
Ben, kadere inananlardandım. Hiçbir zaman kaderin gerçekliğinden şüphe etmemiştim. Ama hiçbir zamanda şimdi olduğu kadar dikkat kesilmemiştim.
Kader, gerçekti.
Peki ya, kaderin cilvesi dedikleri şey?
Kaderin cilvesi.
"Besin maddelerinin kimyasal sindirim süresiyle ilgili bir ödev hazırlamanızı istiyorum çocuklar. İsteyenler grup olabilir. En fazla iki ya da üç kişi. Ayrıca bu ödevler performans notlarınızı etkileyecek."
Başımı yavaşça kaldırdım. Biyoloji öğretmeni stabil bir ifadeyle gözlüklerinin üzerinden sınıfa bakınıyordu.
"Ben ödevi hallederim. Beraber yapmış gibi gösteririz."
Bakışlarım hemen yanımda oturan Esin'e doğru kaydı. Düz bir ifadeyle ona baktım. "Neden ödevi tek başına hallediyormuşsun ki?"
Biçimli kaşları havalanırken, "Ödev mi yapmak istiyorsun?" diye sordu.
Yüzümü buruşturdum. "Hayır tabikide. Ama ikimizin adı yazacaksa, beraber yapmamız gerekiyor."
"Tamam o zaman," diye cevapladıktan sonra rahat bir ifadeyle arkasına yaslandı. "Çıkışta bir kafeye felan geçebiliriz. Kutay'da gelir. Ama Kuzey ve Ada'dan emin değilim. Çıkışta alışverişe gidecekler diye biliyorum."
"Bak sen," diye mırıldandım. Yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamamıştım. "Demek beraber alışverişe çıkacaklar."
"Aynen," diye cevapladı gülerek. "Hayırlısı diyelim hayırlısı olsun."
Yeniden gülümsedim.
Hayırlısı neyse, o olsun.
Ne kadar da güzel bir cümleydi öyle.
***
Elimdeki mısır tabaklarıyla birlikte tekrar solana döndüm. Birini Esin'in yanına koyup diğerinide Kutay'a doğru uzattım. Gözleri hazine bulmuş gibi parlarken hızla elimdeki tabağı kaptı. Elim bir anda boş kalınca şaşkınlıkla ona baktım. Çok merak ediyordum. Bu çocuk ne zaman doyacaktı?
"Bir kafeye gidebilirdik aslında. Emir abi dışarıdan gelince yorgun olursa, sessiz bir ortam ister belki."
Ellerimi belime yerleştirip, bakışlarımı Esin'e diktim. "Ne gerek var milletin ortasında rahatsız rahatsız ders çalışmaya? Ne güzel eve geldik işte."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASUM
أدب المراهقينDeniz gökyüzünün bir yansıması, deniz gökyüzünün hiç ulaşamayacağı aşkıydı. Ve patlayan nefret, kan kırmızı kanatlarda şekillenmişti. Kanatlar, büyük bir acıyı taşıyordu kıyıya, aynı zamanda muhtaçlığı. Biz birbimize muhtaçtık. Elleri ellerime, göz...