Aynı gece, Köpek Zaba'ya giderken, başka bir çete üyesi de sokaklardaydı.
O da tıpkı Köpek gibi, çatıdaki anlaşmanın kendine düşen kısmını yerine getiriyordu.
Şehrin batı tarafında, yani insanların oturmak için daha çok tercih ettiği, orta halliler ile daha yoksulların birlikte yaşadığı yerde geziniyordu.
Uzun, haki renkli bir palto giymiş, büyük kapüşonunu gözlerinin üstüne kadar kapatmıştı.
Hareketlerini kısıtlayacak kadar kalın ve bol olsa da, sırtındaki kılıcı saklamanını umuyordu bu ceketin.
Şu anda eve geç gitmeye karar vermiş bir fabrika işçisinin karşısına kılıçla çıkmak en son istediği şeydi.
Port Mafya'da bile, kılıç kullanan tek o vardı, görenleri şaşkına uğratıyordu bu silah.
Talim odasında onu birazcık izlemekse, ne kadar ölümcül olduğunu anlamaya yetiyordu.
Bundan dolayı ona Cellat adını vermişlerdi.
Belki de tüm acemileri bir haftada askerlere çevirmesinden de olabilirdi bu isim.
Kendisi ise, bu ismin ona ne kadar iyi uyduğunu bilmek istemiyordu.
Bir yokuş üzerine yapılmış, fakat yarım kalan belediye çalışmalarından dolayı terk edilmiş evlerin olduğu boş sokağı ağır ağır tırmandı.
Bir yandan da yediği eriştelerin onu bu kadar çabuk acıktırmasına kızıyordu.
Yokuşun tepesinde diğerlerinden daha yıkık olduğu için birkaç bina ile tahtalarla birleştirilmiş apartmandan bozma evin önünde durdu ve açık kapısından içeri girdi sessizce.
Her terk edilmiş binanın sonu ya keşlere sığınak ya da fahişelere yeni buluşma noktası olmaktı.
Burası ise Aesir'in acemileri tarafından temizlenmiş ve sadece evsizlerin kaldığı köhne bir yere çevrilmişti.
Bu apartmandan bozma yere girdiği anda küf ve kül kokusu karşıladı onu.
Bir kat yukarı çıkıp üstünde sarı boyayla 53 yazılmış odanın kapısında durdu.
Ceketini çıkartıp kenara bıraktı.
İçeri kolu çevirip girdiği anda odada üç kişi olduğunu fark etti.
Gözleri hızla ortamı taradı ve aradığının biraz sağında, ranzalardan birinin üstünde olduğunu fark etti.
"Cellat!" diye bağırdı bir tanesi.
Mingi bunun şaşkınlık mı, dehşet mi olduğunu anlayamamıştı.
Kılıcın kınını gevşetirken bir kolunu ranzadan kaçamaya çalışan genç adama uzattı.
Debelenip elinden kurtulan genç kaçacak yer bulamayınca cebindeki çakıyı çıkadı.
Mingi gözlerini devirdi.
"Bu kadar salak olamazsın, yavşak herif."
Adam titreyen elleri ve kötü bakışlarıyla Mingi'ye uzak durmasını bağırdı.
Kumral saçlı bıkkın bir iç çekip belindeki uzun, ince işçilikli kılıcı çekti ve adamın boynuna doğru savurdu.
Gelen darbeyle gözlerini kapatan adamın tam boyunun üstünde durdu kılıcın ağzı.
"Bana bak, benimle geliyorsun, anladın mı?" diye sordu kumral gözleri kapalı adamın elinden ufak çakıyı alırken.
Genç kafasını hızla aşağı yukarı salladı ellerini kaldırarak.
Mingi, "İyi o halde..." diye mırıldanarak adamın yakasını kavrayıp önüne geçmesini sağladı.
Kılıcı kınına sokmak için aşağı götürdüğü anda, adam kaçmak için kapıya doğru hamle yaptı.
Mingi ise ters duran kılıcın ağır topuzuyla adamın ensesine sertçe geçirdi.
Diğerleri şaşkınlıkla adamın bilincini kaybetmesini izlerken Mingi sonunda kılıcı kınına koydu.
Sonra da ellerini beline yerleştirip homurdandı.
"Ah, gerizekalı, zaten zarar vermeyecektim..."
Kumral saçlı olanları sindirmeye çalışan ikiliye dönüp kaşlarını çattı.
"Bu bok çuvalı kendi kendini taşıyamaz değil mi? Ne duruyorsunuz?"
İkili yerdekini ayaklarından ve kollarının altından tutarak kaldırırken Mingi odanın girişindeki ceketini aldı.
Üstüne eskisi gibi giyip kılıcı yok ettikten sonra ellerini cebine koyup dışarı çıkan ikilinin peşinden gitti.
Bir taksi çağırırlarken çocuğu ayık isteyen Yunho'ya ne diyeceğini düşündü.
Sonra da yemek almaya karar verdi.
ÅİMDİ OKUDUÄUN
âïž ðð€ð§ð© ððððð âïž ðŒð©ððð¯
Fanfictionâ§ Ãsir. İskandinavların savaÅçı tanrıları. ZduhaÄ. Ejder adamlar, fırtına getirenler, gece gelenler... Kelt kÃŒltÃŒrÃŒnde insanların bedeninde yaÅayan koruyucu gece ruhları. Onların isimleri bu. Evleri bu. Hayatları bu. Bu iki çete onların ait olduÄu y...
