𝚝𝚑𝚒𝚛𝚝𝚢

262 43 45
                                    

Deniz Feneri, şehrin güneybatı kıyısında, eski liman hattının denize çıkıntılık yaptığı on metrelik falezlerden birinin üzerindeydi.

Genelde sakin bir havası vardı buranın, yani hemen dibine vuran dalgaları saymazsak.

Çevresinde eski birkaç bina dışında doğru düzgün hiçbir şey yoktu.

Şimdi de uzaktan gök gürültüsünün duyulduğu yerde sadece hafif rüzgar ve tuzlu deniz kokusu etrafı kuşatmıştı.

Beyaz yapının en yukarıdaki çatısı, güzel denizi kuşbakışı görüyordu.

Bu çatının üzerinde ise, birkaç önemli adam duruyordu.

Biri gri saçlı ve stresli Gazeteci, diğeriyse uzun, öfkeli bakan kumral bir çocuk.

Yanlarında bir düzine kadar koruma.

Karşılarında ise denize arkasını dönmüş ve ellerini bastonunda kavuştumuş menekşe gözlü bir adam.

Hemen yanındaki, tıpkı öbür şeytan gibi simsiyah giyinmiş Köpek ve çetesi.

Dalgaların her fırtına öncesindeki gibi kabarmış ve sakinleşmiş sesi dışında herhangi bir şey duyulmazken gri saçlı konuştu.

"Zamanımı çalmamanı kaç kere söyledim sana? Kanıtlar nerede?"

Menekşe gözlü gülümsedi bu sözlere.

"Artık kibar olmak için uğraşımıyorsun bile. Sanırım bunu yakın bir dostluk
göstergesi olarak kabul edeceğim."

Kısa olan derin ve bıkkın bir nefes verip gözlerini devirdi.

"Dostluk mu? Güldürme beni. Bilmesem kendini avuttuğunu düşünürüm. Ama halen bana istediğimi vermedin, Şeytan. Sözlerimi tekrar etmekten hoşlanmam."

Bastonundaki ağırlığını diğer ayağı ile destekleyen çocuk alaycı bir sırıtış attı.

"Vay, işte şimdi korkmaya başladım. Bu gün ayrıca bir öfkelisin, bunun sebebi ben değilimdir umarım?"

Daha fazla orada bulunmak istemediği her halinden belli olan Gazeteci kolları kavuşturup cevapladı.

"Aslına bakarsan bugün fırtına öncesinde bir deniz fenerinin damında böyle bir konuşma yapmaktan çok daha hoş planlarım vardı.

Yani, beni buraya çağıran sen olduğun için, öfkemde payın var diyebiliriz."

Ağırlığını daha da öne veren uzun çocuk dikkatli ve aniden ciddileşmiş menekşe gözlerini diğerinin kahverengi yuvarlaklarına kilitledi.

"Sanki hoşlanmıyormuş gibi konuşma.
Üstelik fırtınadan kaçış yok, Gazeteci. Hoş planların zamanı geçti. Senin yerinde olsam hayıflanacağıma teşekkür ederdim. Biraz minnet seni öldürmez."

Fırtına ile birlikte ağırlaşan ortamda bu sözler bir süre havada asılı kaldı.

Yaklaşık birkaç salise.

Bu süre bile gri saçlının kanını beynine sıçratmak için yeterliydi, biliyordu Şeytan.

Fakat Hongjoong kontrolü elinde tutma konusunda herkesten kat kat daha yetenekliydi, yani hakarete uğramış aptal bir mafya babası gibi tepki vermekten çok uzaktı ses tonu ve tavırları.

"Minnet yerine senden özür bekliyorum, Şeytan. Sonuçta, beni buraya çağırman bile başlı başına saygısızlık, bunu iyi biliyorsun.

Bu arada özür o kırılgan egon için ölümcül olabilir ama hepimizin bazı fedakarlıklar yapması gerek."

Bu sefer bu ustaca söylenmiş sakin sözlere kızmanın sırası Şeytan'daydı.

✞ 𝙋𝙀𝙧𝙩 𝙈𝙖𝙛𝙞𝙖 ✞ 𝘌𝙩𝙚𝙚𝙯Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin