Karargâh'taki sürekli büyüyen kaosu geride bırakırsak, Mahzen'deki bazı tuhaflıkları konuşmaya başlayabiliriz.
Mesela tek eksik olanın Ejder olmamasını.
Bu sefer, etrafta ne Şeytan, ne Köpek ne de Hayalet var.
Mahzen'dekilerin de üstlerinin nerede olduğuna dair hiçbir fikirleri yok.
Fakat onlara gelen bazı tuhaf emirleri uygulamaya devam ediyorlar.
Örneğin, çevrelerini bazı düzensiz Acemi birlikleri sarmış olmasını görmezden gelmek gibi.
Şeytan'ın aklından geçenleri anlamak herkes için oldukça zor.
Tabii şu anda nerede, ne yapmakta olduğunu bilselerdi eminim daha çok zorlanırlardı.
Çünkü mor gözlü çocuk şehrin merkezinden uzakta, iki katlı, ufak bir evde.
Kollarını kavuşturmuş, bacak bacak üstüne atmış, bıkkın bir şekilde bekliyor.
Yanında ise elindeki taşları çeviren Yeosang ve sabırsızca bacağını sallayan Jongho oturuyor.
"Hyung, verdiğin ilaçların etkisinin geçmesi bu kadar sürmeli miydi?"
Seonghwa yorgun gözlerle alnını ovuşturdu.
"Hayır... Ama ölmediğinden de eminim. Sadece drama yapıyor. Öyle değil mi, sevgili Gazeteci?" dedi gözlerini önlerindeki yatakta yatan çocuğa çevirerek.
"Kes sesini, lanet pezevenk..." diye bir ses yükseldi gri saçlıdan.
Henüz gözlerini açmamıştı.
Üzerindeki bembeyaz bir battaniyenin içinde neredeyse kaybolmuştu kısa çocuk.
Sırt üstü uzanıyor, sadece alnı ve dağılmış saçları görünüyordu.
"Ah, bakın kimler uyanmaya karar vermiş! Her zamanki gibi neşen üzerinde, Gazeteci. İyi uyuyabildin mi?"
Hongjoong Seonghwa'yı derin bir iç çekerek yanıtladı.
"Boş konuşma. Hatta gebermek istemiyorsan çeneni kapalı tut. Bu kadar zor olmayacağını söylemiştin. Sırf bunun için bile seni öldürebilirim."
Seonghwa dudaklarını büzdü
"Aşağı düşmenin bu kadar zor olmayacağını söyledim, sağ kalmanın değil.
Seni hayata döndürmek ne kadar imkansız bir fikrin var mı? Belki de orada boğulmana izin vermeliydim..."
Gri saçlı öfleyerek doğrulurken yanıtladı.
"Sanki..." dedi bir kolunu acı içinde zonklayan başına götürerek,
"..Senin beni öldürmene izin veririm ya..."
Basit bir hareketten bile kafası ve göğsü o kadar acıyordu ki, doğrulup oturmaya çalışırken nefes nefese kalmıştı.
Jongho daha fazla sessiz kalamayıp yerinden kalktı ve yataktaki çocuğun sırtına birkaç yastık yerleştirirken homurdandı.
"Söylesene hyung, siz ikiniz mi burada büyük olanlarsınız yoksa ben ve şu beyazlı size bakıcılık yapmaya mı geldik?"
Yeosang "şu beyazlı" lafını duyunca taşlara bakmayı bırakıp ona sırtını dönmüş yastıklarla uğraşan kızılı izlemeye başladı.
Seonghwa ise iç çekip ayağa kalktı.
"Hayır, Jongho-ssi, Gazeteci ölmediğine göre, yeni plandan emin olmak için buradasın."
ÅÄ°MDÄ° OKUDUÄUN
âïž ðð€ð§ð© ððððð âïž ðŒð©ððð¯
Fanfic⧠Ãsir. Ä°skandinavların savaÅçı tanrıları. ZduhaÄ. Ejder adamlar, fırtına getirenler, gece gelenler... Kelt kÃŒltÃŒrÃŒnde insanların bedeninde yaÅayan koruyucu gece ruhları. Onların isimleri bu. Evleri bu. Hayatları bu. Bu iki çete onların ait olduÄu y...