Sarışın, kafasını masaya koymuş, gözlerini masadaki boş bardağa dikmiş düşünüyordu.
Birkaç gündür en sevdiği hobisi bu olmuştu.
Boş boş bakmak.
Fakat, diye düşündü açık mavi gözlerini karşısında odaklayarak, bugün yalnız değilim.
Karşındaki yeşil saçlı çocuk, aynı boş bakışları masaya atıyordu.
Normalde jilet gibi ütülü gömleği kırışmış, üzerine giydiği açık gri yelek ve kravat diğer sandalyelerden birinin üzerinde yamukça duruyordu.
Saçları her zamanki gibi parlak ve yumuşak görünse de karıştırmaktan dağılmış gibiydi.
En kötü kısım ise gözlerindeki kızıl damarlar ve çevresindeki mor halkalardı.
Wooyoung'un onu izlediğinden habersiz ucundan birazcık alıp bıraktığı yemeği didikliyordu.
İki saat kadar önce mola verdiğini söylemiş ve yemek getirmişti Wooyoung'un odasına.
Normalde pek yiyecek hali yoktu sarışının, fakat Yunho kötü görünüyordu, üstelik yanında bir şişe içki de getirmişti.
Yunho'yu içki ile görmek başlı başına nadir bir olaydı fakat bu kadar dağılmış olması tamamen yeniydi.
Sonuç olarak yeşilliyi odasına almış, sadece içkiyi yudumlayarak yepyeni sıkıntıları dinlemişti ondan.
Son birkaç dakikadır da ikisi etrafa boş boş bakıyordu.
Wooyoung daha fazla sessizliğin ikisine iyi gelmeyeceğini düşünerek kafasını kaldırdı.
"Yunho-yah, inan bana dediklerini anladım ama bir soru sormama izin ver. Madem bizden biri hainmiş, ne demeye bana bunu anlatıyorsun?"
Kahverengi gözlerini odaklandığı boşluktan ayırmadan Wooyoung'u yanıtladı uzun olan.
"Ne demek niye sana bunu anlatıyorum? Anlatmamalı mıydım?"
Sarışın dirseklerini masaya yaslayıp püfledi.
"Yani hain belki de benimdir. Gidip bir haine 'Bizden biri hain.' demek çok saçma olmaz mı?"
Yunho sonunda gözlerini tekrar sarışına çıkardı.
"Wooyoung, kafayı mı yedin sen?" dedi sanki dünyanın en saçma sorusuyla karşılaşmış gibi.
"Elbette sen hain değilsin."
Sarışın kaşlarını kaldırdı şaşkın bir edayla.
"Yani benden şüphelenmiyorsun, öyle mi?" Sonra daha da şaşkınca dudaklarını büküp kafasını salladı.
"Bak işte bu çok ilginç, ben olsam ilk benden şüphelenirdim."
Yunho pek mutlu olmasa da güldü bu sözler üzerine.
"Her ne kadar güvenilmez olsan da senden hain de olmaz. Bir kere o kadar gizli iş çevirecek sabır bile yok sende."
Ellerini saçlarından geçirip güldü kısa olan.
"Bana bu kadar güvenmen çok tatlı, Yunho-ah."
Yunho bu sefer içten bir gülümseme verdi ötekine.
"Ya, ne demezsin. İki gündür bunu düşünmekten kafayı yemek üzereydim.
Sen de odandan çıkmıyorsun, bari hem haberleri vereyim hem de yaşıyor musun diye bakayım dedim."
ÅİMDİ OKUDUÄUN
âïž ðð€ð§ð© ððððð âïž ðŒð©ððð¯
Fanfictionâ§ Ãsir. İskandinavların savaÅçı tanrıları. ZduhaÄ. Ejder adamlar, fırtına getirenler, gece gelenler... Kelt kÃŒltÃŒrÃŒnde insanların bedeninde yaÅayan koruyucu gece ruhları. Onların isimleri bu. Evleri bu. Hayatları bu. Bu iki çete onların ait olduÄu y...
