Yeşil saçlı çocuk arabanın gaz pedalına daha da bastı.
Wooyoung'un yanından hızla ayrılırken sarışın, onun adımlarına yetişemeyince yanındaki acemilere Yunho ile beraber gitmelerini emretmişti.
Fakat Yunho acele etmesi gerektiğini bildiği için kendisi ön koltuğa geçmişti hızla.
Böylece üç acemi arabanın içinde sağa sola savrularak çetelerinin iki numaralı adamının neyin peşinde olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.
Yunho da emin değildi neyin peşinde olduğundan.
Kafasında sadece iki kelime vardı:
Deniz Feneri.
Oraya vardığında hiçbir şey görmeyebilirdi.
Belki Hongjoong Hyung ona kızıp neden geldiğini sorar ve birlikte Karargâh'a dönerlerdi.
Fakat yeşil saçlı böyle olmayacağından emindi.
Bir şeyler yanlıştı, içgüdüleri ona bas bas bağırıyordu bu gerçeği.
Ve orduda da, savaşta da, hapishanede de onu hayatta tutan bu içgüdüleriydi.
Yani bir kez daha onlara güveniyordu.
Stresle hızı biraz daha artırırken sonunda Deniz Feneri'nin olduğu birkaç terk edilmiş yapının arasından geçen yola girdiler ve taşlı geniş avluda kenara çektiler.
Yağmur yağmaya başlamıştı ve çevrede birkaçı Aesir'e, diğerleri Zduhać'a ait olan arabalar harici bir şey yoktu.
Uzun çocuk diğerlerini beklemeden hızla arabadan indi.
Ne göreceğini bilmeden beyaz fenere doğru gitti uzun adımlarıyla.
Kapının girişinde ikişer tane adam iki çeteye de bekçilik yapıyordu.
Yunho onlara emir vermek için ağzını açtığı sırada durdu.
Gözleri hemen yanındaki bir noktaya takılmıştı.
Uçurum gibi falezin üstünde, denize doğru düşmekte olan bir nokta.
Bir insan figürü.
Paltosu ve gri saçları ile çok kolay tanıyabileceği bir insan figürü.
Hongjoong Hyung.
Yüzü dehşetle çarpılan yeşil saçlı avazı çıktığı kadar ismini bağırdı liderinin.
Sonra da koşarak kapıdan uzaklaştı ve uçurumun kenarına geldi ve yere çöktü.
"Lütfen, lütfen, Hyung, lütfen..." diye yalvarıyordu bir yandan da, ne için yalvardığını bilmeden.
Deniz ise her şeyi yutmuştu.
Uzun bir süre gözlerinden yaşlar akmasına rağmen kırpmadan aşağıya baktı Yunho.
Umudunu korumaya çalışıyordu. Bu yükseklikte ölmemek de bir olasılıktı.
Fakat ne bir kıpırtı, ne de yüzmeye çalışan biri görülüyordu.
"Geç kaldım." diye düşündü yeşilli, omuzlarını düşürüp gözlerini silerek. "Çok geç kaldım."
Sonra yavaşça ayağa kalktı.
Zduhać yapmıştı.
Hongjoong Hyung'u o lanet Şeytan öldürmüştü.
Yüzü öfke ile hiç olmadığı kadar çarpıldı.
Kapıya doğru giderken ölümcül olduğunu biliyordu.
Mahkum, intikam istiyordu.
Kapıda ise onu onunla gelen Acemilere ek olarak Mingi ve diğer korumalar karşıladı.
ÅİMDİ OKUDUÄUN
âïž ðð€ð§ð© ððððð âïž ðŒð©ððð¯
Fanfictionâ§ Ãsir. İskandinavların savaÅçı tanrıları. ZduhaÄ. Ejder adamlar, fırtına getirenler, gece gelenler... Kelt kÃŒltÃŒrÃŒnde insanların bedeninde yaÅayan koruyucu gece ruhları. Onların isimleri bu. Evleri bu. Hayatları bu. Bu iki çete onların ait olduÄu y...
