Zindanın içerisi zayıf bir ışıkla aydınlanıyordu.
Dışarıda devam eden fırtına yüzünden oluklardan gürültülü bir su sesi geliyor, üstelik tüm beton zemini borulardaki bir sızıntı ıslatıyordu.
Odanın hemen iki yanındaki kirli beyaz duvarlara iki tane paslı kanca asılmış, kancalara da en az onlar kadar paslı ve kalın ikişer uzun zincir geçirilmişti.
Bu zincirler odanın ortasında diz çökmüş çocuğun ellerini yukarıda tutuyordu.
Kumral çocuğun başı önüne düşmüş, yırtılmış kıyafetleri ve her yerindeki sıyrık ve morluklardan kanlar akıyordu.
İçeri adımlayan Wooyoung ve Yunho'yu duyduğuna dair hiçbir tepki vermedi.
"Ne o, Mingi-yah, görüşmeyeli bizi unuttun mu yoksa?" dedi sarışın, eski ve ciddi odaya hiç uymayan muzip bir sesle.
Mingi kafasını yavaşça yukarı kaldırdı.
Yüzünün berbat hali Wooyoung'un kaşlarının çatmasına neden oldu.
"Siz çocuklar hep ben yokken eğleniyorsunuz. Bu haksızlık."
Yunho arkadaki duvara yaslanıp Wooyoung'un kontrolü ele almasına izin verdi.
Sarışın ise kumral çocuğun ifadesiz keskin hatlı gözlerine döndü.
"Yunho seni fena dövmüş anlaşılan. Konuşamıyorsun bile. Ne yazık ki bahiste paramı sana yatırmıştım."
Kumral saçlı sahtece sırıtıp yüzünü kenara çevirdi ve yere biraz kan tükürdü.
"Senin hatan."
Tilki bu sözü komik bulmuş gibi kıkırdadı.
"Ben pek öyle olduğunu sanmıyorum. Anladığım kadarıyla karşılık vermemişsin, yani tam bir dövüş sayılmaz.
Aslında, sence de bu bir hain için çok saçma bir hareket değil mi? Yani kendini yakalatmak?"
Kumral çocuk gözlerini Wooyoung'a kilitledi.
"Ne istiyorsun Tilki?"
Sarışın, yerdekine yaklaştı ve eğildi.
"Burada ne yapıyorsun Cellat?"
Mingi bir saniye bile beklemeden cevap verdi.
"Sizin bana verdiğiniz cezayı çekiyorum."
Wooyoung daha da merakla eğildi bu sefer.
"Yaptığının yanlış olduğunu biliyorsun yani. Günah çıkarmak için mi buradasın? Başka bir sebepten mi?"
"Beni yakaladınız. O yüzden buradayım."diye karşılık verdi.
Sarışın iç çekerek doğruldu.
"Sen kendini yakalattın, Mingi, konuştuk bunu. Neden sadece gerçeği söylemiyorsun?"
Mingi hafifçe yukarı kalkmış dudak uçları ile cevapladı.
"Belki de ortalığı yeterince karıştırdığımdan emin oluyorumdur."
Bu sözler üzerine Yunho sinirle doğruldu.
"Ya?" dedi Wooyoung. "O zaman iyi iş çıkardın. Gördüğün gibi, sen tutuklusun, biz de Zduhać ile savaş ilan ettik. Ama hala bana mantıklı bir cevap vermedin. Beni üzüyorsun."
Mingi boş gözlerle bakmayı sürdürdü.
Dizlerinin birkaç santim üstüne kadar su birikmiş, üstü yağmurdan ıslanmış, beyaz gömleği sürüklenmekten yırtılıp açılmıştı.
ÅİMDİ OKUDUÄUN
âïž ðð€ð§ð© ððððð âïž ðŒð©ððð¯
Fanfictionâ§ Ãsir. İskandinavların savaÅçı tanrıları. ZduhaÄ. Ejder adamlar, fırtına getirenler, gece gelenler... Kelt kÃŒltÃŒrÃŒnde insanların bedeninde yaÅayan koruyucu gece ruhları. Onların isimleri bu. Evleri bu. Hayatları bu. Bu iki çete onların ait olduÄu y...
