𝚏𝚘𝚛𝚝𝚢

529 44 100
                                        

Kan, kan, kan, kan...

Sarışın silah tutmayı sevmiyordu.

Eskiden, yani henüz ufak bir sokak faresiyken, onu kardeşi gibi gören iki arkadaşından nasıl kullanıldığını öğrenmişti.

"Buralarda sürtmeye devam edeceksen bunu bilmen şart."

Wooyoung asi bir gençti.

Zaten sadece yaşlı teyzesi hayattaydı, onu engelleyecek hiç kimsesi yoktu.

Yani sokaklarda sürtmeye devam edecekti.

Sonuçta, Wooyoung'un silahlarla özel bir becerisi olduğu ortaya çıkmıştı.

Gösterdikleri numaraları öğrendikten sonra, uyuşturucudan kafasının daha yeni yeni ayıktığı bir akşam  elindeki tabancaya bakmıştı.

Birilerini öldürecek bir alet.

Can alabilen bir demir yığını.

İnsan eliyle tasarlanmış bir terör makinesi.

Işığın altında güçlü ve ince görünüyordu.

Karanlık ve aydınlık zihninde karışıyor, birbirine giriyor, başını döndürüyordu.

Elleri kendine ait değil gibiydi.

Ama lanet kimyasallar bile bu metal canavarı bozamıyordu.

Tabancayı sıkıca kavradı.
Sanki kendi avucu için yapılmıştı.

"Komik."

Sesin kendinden gelip gelmediğini bilmeden kıkırdamaya başladı.

Sonra birden durdu.

Soğuk metal elini üşütüyordu.

"Meh..." diyerek dudak büktü ve silahı odanın öbür ucuna fırlattı.

Silah ilgisini çekmiyordu.

Minik patlayıcı toplar, muşta, falçata çok daha eğlenceliydi.

Hatta şu sıralar ona yeni, şirin bir çocuk sapan ile atış yapmayı öğretiyordu.

Silah gibi sıkıcı bir aleti kim ne yapsın?

Sonraki uzunca bir süre silahlara elini sürmedi.

Uyuşturucuya da öyle. Sapanlı çocuk kullanmasını istemiyordu.

Eline silahı aldığı diğer bir gün ise, hayatını da ruhunu da kaldırımdaki bedende bıraktığı gündü.

Tüm polisleri kurşuna dizdikten sonra şoktan yavaş yavaş kurtularak ellerine bakmıştı.

Kan, kan, kan, kan...

Bir de siyah, uzun bir metal.

Bu seferki ise sevgilisinin kanından dolayı sıcaktı.

Midesi ağzına gelirken silahı kenara attı.

Beş yıldır eline tekrar almamıştı.

Beş yıldır doğru düzgün ayık da olmamıştı.

Şimdiyse, tünellerin ortasında durmuş önündeki silaha bakıyordu.

En son bir tanesine bu kadar yakın olduğunda, Zhun'un gemisini işgal ediyorlardı.

Lacivert saçların ve sarı gözlerin parıltısı, etraftaki çatışma sesleri ve gümüş renkli silah...

Çocuk onu eline almasını söylemişti.

Kendini korumasını istemişti.

Sapanlı çocuk buna izin vermezdi.

Hiç kimseye herhangi bir sebeple zarar vermesini istemezdi.

Bu yüzden ölmüştü.

Wooyoung ise sapanlının sözlerini çiğnemişti.

Belki de her zaman sözler işe yaramıyordu.

Ama Wooyoung eski korkularından bu sözler kadar kolay vazgeçemiyordu.

Yanındaki Acemiler ona getirmişti ve henüz dokunmamıştı.

Her ne kadar Yunho ve Mingi'nin yanında atıp tutsa da, silaha dokunabileciğinden emin değildi.

İçinden bir ses bir yere kaçıp saklanmasını söylese de, sarışın inatla bu sesi görmezden geliyordu.

Artık koruman gereken bir şeylerin var, dedi kendine.

Bu çok ikna edici değildi.

Niye umrunda olsun ki, diye konuştu kafasındaki diğer bir ses.

Sen aydınlığa ait değilsin bile.

Siyah uzun makine önünde parlarken Acemiler ona konum aldıklarını söylediler sessizce.

Yunho'nun yardımcısı ona gelip hazır olmalarını haber verdi.

Wooyoung kafasını salladı.

Şimdi bekleyeceklerdi.

Sarışın yanındaki duvara dayandı.

Ölmek bu işin kolay kısmıydı.

Bazı korkuları kenarda bırakmak ise, işte o oldukça zordu.

Ama bu bir rüya değildi. Uyanamazdı.

Eğer silahı tutamazsa onunla birlikte tüm Karargâh geberip gidecekti.

Sadece Hongjoong'un ona verdiği intikam sözü için değildi artık.

Mingi, Yunho ve tüm Karargâh ona en zorlu zamanlarında ona ev olmuştu.

Her ne kadar bunu kabul etmek zor olsa da onu biraz olsun mutlu eden tek şey Mingi, Yunho ve Hongjoong ile geçirdiği anlardı.

Onları yüz üstü bırakmaya niyeti yoktu.

Kendi kıçını da ,eğer Yunho ile dalga geçecekse, kurtarması gerekiyordu.

Hem Mingi'ye en iyi silah kullananın o olmadığını göstermek istiyordu.

Ha bir de, Hongjoong'un suratını yumruklayıp kemikleri kırılana kadar ona sarılması lazımdı.

Ve biri ile son bir kere daha konuşması...

Derin bir nefes alıp elini silaha uzatırken yukarı kattan bir gürültü geldi.

Ses gitgide artarken Wooyoung gözlerini kıstı.

Karargâh kapılarını açmaya çalışıyorlardı.

Kuşatma bitmişti.

İçeri giriyorlardı.

Büyük kapının düşüş sesini duydular.

Wooyoung silahı kavradı.

Soğuk metali bu sefer intikam için değil, savunmak için kullanacaktı.

Üst katta çatışma sesleri başlarken sarışın sağlam kalan iki tünel çıkışından birine gözlerini dikti.

Bir ses.

Hayır, titreşim.

Oradan birileri geliyordu.

Ordu tünelleri kullanacak kadar kafayı yemişti.

Wooyoung'un ince kemikli parmakları silahın şarjörünü istemsizce buldu.

"Hazır olun, geliyorlar." dedi barikatların arasına konumlanmış takıma.

Diğerleri sesi duymamıştı.

Ama Tilki'yi ikiletecek değillerdi.








✞︎ 𝙋𝙤𝙧𝙩 𝙈𝙖𝙛𝙞𝙖 ✞︎ 𝘼𝙩𝙚𝙚𝙯Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin