27.BÖLÜM

20 2 0
                                    


🖌



Kötü şeylerin yaşanmasından çok yaşanmamış gibi devam etmek zor olandı. Hayatına devam etmek zorunda kalıyordum her saniye.

“Güzelim. Çok dalgınsın.”

Kolumu yasladığım araba kapısından çektim. Ben ne kadar bu hafta gitmeyelim desem de herkesin ısrarıyla Hanife annemin yanına gidiyorduk.

“Çocuklarla konuştuk dün biraz.”

Anlık bana baktı ve gözlerini geri yola çevirdi.

“Ne hakkında?”

Ciğerlerime aldığım nefesi sıkıntıyla bıraktım.

“Kafe, ne yapacağız falan.”

Kaşlarını çattı.

“Tadilat yaptıracaktınız?”

Başımı salladım.

“Başta öyle konuşmuştuk ama düşününce müşterilerimiz çok azalacak. Belirli bir kitlemiz var. Kurşunlanmış bir yere neden gelsinler?”

Başını salladı. Haklı olduğumuzu biliyordu.

“Yanlış anlama beni ama  bir birikiminiz var mı? Anladığım kadarıyla yeni bir yer açmak istiyorsunuz. Bunlar kolay değil.”

Sırtımı kapıya yaslayıp iyice ona döndüm.

“Bunları biliyoruz tabi ki. Benim staj maaşım ev ihtiyaçlarını karşılar. Evde satmayı düşünmediğim tablolarım vardı. Onları satacağım. Diğerleri de yarı zamanlı da olsa ise girecekler.”

“Ben yardım edebilirim. Borç veririm en azından.”

Gözlerimi büyüttüm.

“Hayır Esved. Niyetin kötü değil biliyorum. Ama hepimiz belli yasa gelmiş insanlarız kendimiz halledebiliriz.”

“Eşyalarınız gitti diyebiliriz. Maaşlarınız masrafları karşılayamaz.”

Elimi yanağıma yasladım.

“Biliyoruz tabi bunu. Kredi çekeceğiz.”

Kırmızı ışık olunca bana döndü.

“Vedat biliyor mu?”

Sinirle gözlerimi kapattım.

“Her şey onun suçu. Hiçbir şey bilmesine gerek yok.”

Vites değiştirdi. Her haliyle çok iyiydi.

“Senin iyiliğin için çabalıyor.”

“Sen onu sevmezdin ne oldu şimdi? Birbirinizin destekçisi mi oldunuz?”

“Önyargılarımızdan kurtulduk sadece. Olay onu korumak değil sinirin gerçekleri görmeni engellemesin.”

Onu daha fazla konuşmak istemiyordum.

“Suattan bir şey çıkmamış değil mi?”

Başını iki yana salladı.

“Bu konu dedenle  alakalı. Suat'ın bir şey yaptığını sanmıyorum.”

O zaman fotoğrafı yollayan adamın evinde ne işi vardı diyemedim tabi.

“Bade şeyi soracaktım sana. Deden olduğunu nasıl tahmin ettin?”

Yüzüne baktım. Sorabileceği aklıma gelmemişti.

“Kendisi söyledi. Biliyorsun babaannemle konuşmamı çok istiyor nedense. Vedat abinin ceza alacağı da belli.”

Devam ettirdi.

“Onu korumak için şartı yerine getireceğini biliyordu.”

“Esved gelişmeler olursa Vedat abiye anlatmanı istemiyorum. Başına buyruk hareket ediyor ve hep biz zarar görüyoruz.”

“Nasıl istersen. Dün yanına uğradım çok üzgün, dalgın.”

Kaşlarımı çattım.

“Nezarete girdiği günde öyleydi. Anlatmadığı bir şeyler oluyor sanırım.”

“O günkü sebebi bilmiyorum ama bu sefer ki sen gibiydin. Nasıl üzdüm onu falan diyordu.”

İçim acısa da bakışlarımı dışarı cevirdim.

“Yapmadan önce düşünecekti.”
...

“Sağdan döneceksin. Tepedeki ev.”

Başını salladı. Pazar günü dönecektik. 2 gün buradaydık.

Arabayı park etti inecekken kolunu tuttum.

“Hiçbir şeyi bilmiyor bilmeyecek.”

Gülümseyip yanağımı okşadı.

“Merak etme canımın içi.”

Çantalarımızı alıp kapıya geldik. Kapıyı vurunca içeriden geldiğini belirten sesler geliyordu.

Kapı açıldı. Yaşlı gözlerle bana bakan bu kadına sıkıca sarıldım. Gözlerimin dolmasını engelleyememiştim.

“Bade’m güzel kızım benim. Hoş geldiniz.”

Yüzümü sevip Esved'e döndü.

“Hoş geldin oğlum.”

“Hoş buldum efendim.”

Azarlayan bir ses tonuyla konuştu.

“Sende benim oğlumsun ne efendimi?”

“Haklısın Hanife teyzem.”

İçeri girdik.

“Güzelim montunu ver istersen.”

Esved bir bebekmişim gibi benimle ilgilenip montunu çıkartırken Hanife anne sırıtıyordu.

“Sağ ol.”

Esved kısık sesime saçımı öperek cevap verdi.

“Maşallah çok yakışıyorsunuz.”

İkimizde gülümsedik.

“Siz oturun ben odunluktan odun alıp geleyim.”

Esved hemen ayaklandı.

“Ben alayım. Dışarıda mı?”

“Evet oğlum. Kova var şurada ona doldurursun.”

Kovayı da alıp çıktı.

“Anlattığın kadar var kızım. Ben abartıyordur diyordum. Üstüne titriyor.”

Hanife annemin yanına oturup ellerini öptüm.

“Beni çok seviyor, hissettiriyor da.”

Saçımı okşadı.

“Sende çok seviyorsun. Kendinizi dışarıdan izleseniz kıskanırsınız.”

Kocaman gülümsedim. Annem gibi gördüğüm bu kadının düşünceleri benim için çok önemliydi.

Esved içeri girince kovayı sobanın yanına koydu. Elini ensesine götürüp bana baktı.

“Ben hiç soba yakmadım.”

Utanarak söylediği bu sözlere şaşırmadım. Büyüdüğü ev belliydi sonuçta.

“Çok kolay gel göstereyim.”

Birlikte sobayı yaktık.

“Hanife anne keşke gelirken kestane alsaydık. Sobada yapardık ne güzel.”

Hanife anne güldü.

“Aldırdım ben dün komşuya. Yemekten sonra yaparız.”

Ellerimi çırptım.

“Esved kestanenin tadı o kadar başka oluyor ki sobada. Bayılacaksın.”

Heyecanıma gülüp burnumu öptü. Hanife anneme baktığım da bize bakmadığını gördüm.

“Ne yapıyorsun ya görseydi?”

Omzunu silkti.

“Öptüm.”

Masum sesine gülüp sobanın başından kalktım.

“Hanife Teyze İzmirli misin?”

“Evet emekli olunca geri döndüm iste. Sen oğlum nereliydin?”

Bunu bende bilmiyordum. Olaylardan birbirimiz hakkındaki bu basit şeyleri öğrenemiyorduk ki.

“Annem Antalyalı. Bende birkaç defa gittim.”

Hanife anne babasını sormadı. Kısaca bahsetmiştim.

“Bade gel yardım et bana. Sofrayı kuralım.”

Ben kalkarken Esved de kalktı. Hanife anne gülüp elini omzuma bastırdı.

“Otur  oğlum sen hallederiz biz.”

“Bende yardım etseydim.”

“Yarın edersin.”

Esved üstlememesi gerektiğini anlayıp oturdu. Hanife anne pilavı yaparken salataya başladım.

“Ben çok sevdim Esved’i. Düzgün yetişmiş belli.”

Gülümsedim.

“Annesini bir kere gördüm sadece ama babasından çok farklı bir kadındı.”

“O da onun sınavı demek ki. Çocuklar nasıl? Konuşuyoruz gerçi arada.”

Kafeden haberi yoktu. Çocuklarla konuşmuştuk. Olayı farklı anlatacaktık. Endişelenmesini istemiyorduk.

“İyiler. Kafeyi başka yere taşıyacağız.”

Pilavı karıştırmayı bırakıp bana döndü.

“Ne demek o?”

“Daha işlek bir yere geçeceğiz.”

Pilavı karıştırmaya devam ederken yüzü sıkıntılı görünüyordu.

“Sonra ayrıntılı anlatacaksın. Vedat nasıl? Aramadı bayadır.”

Vedat abinin annesinin kim olduğunu bilmiyorduk. Tek bilen Haluk babaydı o da bilmemesinin daha iyi olacağını söylüyordu. O da babasına olan saygısından üstelememişti. Hanife anne ona da bir anne olmuştu.

“Yoğun işleri bizde çok görmüyoruz.”

“Esatlar naptı? Aynı mı iki aşık?”

Güldüm.

“Olaya el atmam sayesinde açıldılar.”

Gözlerini büyütüp bana döndü.

“Valla de.”

“Valla. Gerçi Mahirlerin çok hoşuna gitmedi ama onlar mutlu.”

Burnunu kıvırdı.

“Aman huysuzlar işte. Hem sen ne yaptın da oldu bunlar?”

Sırıttım.

“Esat’ın kıskançlık damarlarıyla oynamış olabilirim biraz.”

“Sen var ya sen.”

Işleri bitirince Esved'i çağırmaya gittim.
Telefonla konuşuyordu. Konu her neyse hoşlandığı söylenemezdi.

“Delirtme beni zararlı çıkarsın.”

Kaşlarımı çattım. Kimle konuşuyordu?
Beni görünce sıkıntıyla yüzünü sıvazladı.

“Başlarım itibarına. Alt tarafı ifade verdin abartma.”

Bana eliyle içeriyi gösterdi. Başımı iki yana sallayıp koltuğa oturdum.

Bunu bekliyormuş gibi dudağı kıvrıldı. Karşı tarafın konuşmasıyla dudakları tekrar düz hale geldi.

“Lan tamam ne laf yaptın? Sadede gel.”

Suat Beyle konuşuyordu galiba.

“Şuan müsait değilim. Sinirlendirme beni. O sofraya oturmam ben.”

Karşı taraf ne dediyse sesi daha da hiddetlendi. Hanife anne sese gelip bana kafasını salladı. Dudağımı büktüm. Bende bilmiyordum.

“Çok umurumda sanki şirketin. At lan şirketten. Gıkım çıkarsa şerefsizim. Söyle babana da ben sen değilim. Onun ağzına bakan emir bekleyen bir köpek değilim ben.”

Telefonu kapatırken elini sinirle saçlarından geçirdi.

“Kusura bakma Haife teyze hoş bir durum değildi.”

“Olur mu oğlum öyle şey? Otur bakayım sen sakin ol biraz.”

Dediğini yapıp yanıma oturdu. Ben sormadan o anlattı.

“Geçen ki durum itibarını zedelemiş beyefendinin. Babası çok kızmış. Benimle konuşmak istiyormuş. Kaç yaşında adamsın ya sen.”

Dedesini de sevmediği çok belli oluyordu.
Elimi dizine koydum.

“Tamam sakin ol biraz. Kafamızı dağıtmak için buradayız.’

Başını salladı. Hanife anne konuyu anlamasa da sormadı.

“Hadi kalkın yemek yiyelim.”

Birlikte sofraya geçtim. Esved hala gergindi. İkimizde bunun farkında olduğumuz için konuşma başlatmadık. Sessizce yemek yedikten sonra Hanife anne kestaneleri ve suyu Esvedin eline tutuşturdu.

Garibim napıcam diye bakıyordu. Güldüm ve açıkladım.

“Kestanelerin üstüne artı çizip suya atacaksın. Derin çiz kolay açılsın.”

Başını sallayıp salona geçti.

“Bade yavrum bak Esved sinirli biri belli. Kırıyor mu seni kavgalarınızda?”

Endişesini gidermek için gülümsedim.

“Yok Hanife anne. Sakinliğini korumak için elinde geleni yapıyor.”

“Aman öyle olsun yavrum.”

Bulaşıkları halledip içeri geçtik. Esved de kestaneleri bitirmişti.

“Kızım koyuver sobaya.”

Esved’i de kaldırdım. Ailesiyle yaşayamadığı her şeyi birlikte yasayalım istiyordum.

“Diz bakalım sobaya.”

Burnuma vurup dizdi. Maşayı eline verdim. Arada çevirmesini gerektiğini söylemedim. Anlardı zaten onu.

Gidip çayı koydum.

“Hanife anne var mı bir ihtiyacın? Alalım gelmişken.”

“Yok yavrum sağ ol. Mustafa var ya karşıda oturuyor annesiyle tanışmıştın.”

Anımsıyordum.

“O her hafta şehre inerken benim ihtiyaçlarımı da alıyor sağ olsun.”

Biz yokken birinin onunla ilgilenmesi güzeldi.

Kestaneler ve çaylar hazır olunca hep beraber oturduk.

“Ya Esved işte. Kıyameti koparırdı. Müdür de sinirli. Nasıl susturacağımı bilemezdim.”

Küçükken sudan çok korkardım. Banyo yaparken zor anlar yaşatıyordum.

“Hâlâ etkileniyor musun?”

“Hayır geçti artık.”

“Siz Cihangirlerle aynı binada mıydınız?”

“Erkeklerinkiyle bizim bina yana yanaydı ve birbirine bağlıydı. Tam ortada birlikte oturduğumuz salon ve yemek yeri vardı. Ayrı salonlarda vardı ama biz ortak salonda oluyorduk genelde.”

Başını salladı. O günleri bana çok sormuyordu. Hatırlatmak istemiyordu.

“Çocuklar ben artık yatayım. Bade çarşafların yerini biliyorsun kızım.”

“Hallederim ben iyi geceler.”

O giderken bende esnedim. Yorulmuştum.

“Yatsak mı bizde?”

“Olur güzelim.”

Esved e misafir odasını kendime salonu hazırladım.

“Ayrı odalarda mı kalacağız?”

Göz devirdim.

“Herhalde Esved. Hanife anne sabahın köründe kalkar. Bizi görmesin birlikte.”

Bundan hoşnut olmasa da başımı salladı.
Yanağımı öptü.

“Bizli geceler o zaman. Ama sen misafir odasında yat.”

Itiraz edeceğimi anlayınca salondaki yatağa gitti oturdu.

Güldüm.

“Bizli geceler.”
...

“Dikkat edin hadi.”

Esvedle etrafı turlayacaktık. Çok bir şey yoktu zaten.

“Bizimkilerle genelde bir ağaç var onun altındaki bankta oturuyoruz.”

Elimi tutup kendi cebine soktu. Hava soğuktu.

“Öyle yapalım o zaman.”

Birlikte yürümeye başladık.

“Hoş geldin Bade.”

Kafamı kaldırdığımda Mustafayı ve annesini gördüm.

“Hoş buldum. Nasılsınız?”

“İyiyiz kızım. Bey oğlumuz kim?”

Esved e kısa bir bakış attım.

“Erkek arkadaşım.”

“Aa öyle mi?”

Gereksiz sorusuna bir şey demedim.

“Neyse biz gidelim. İyi günler size.”

Esved bana döndü.

“Bu adamla yakın mısınız?”

“Merhaba merhaba sadece. Neden?”

“Baktı durdu sana.”

“Boşver.”

Banka gelince oturduk.

“İzmirin böyle yerleri olduğunu bilmiyordum.”

“İzmirin dışında sayılırız.”

Başımı omzuna yasladım.

“Babanı ne yapacaksın?”

“Suatin babası ondan beterdir. Karşılaşmadığımız sürece gitmem.”

Konuyu konuşmak istemediği belliydi üstelemedim.

...

FIRÇA İZLERİ (İLK KİTAP)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin