Bu bilgiyi bir süreliğine kenara koyabilirdim. Ölüm kalım meselesi değildi ya. Altı üstü çıkmışlardı, hem Berfin bir şey yok diyorsa bir şey yoktur. Bu görüşümle tepkim çok farklı kapılara çıkıyor ama kimsenin düşündüğüyle yaptığı şey aynı olmaz, değil mi?
Eve doğru yürürken sahilin önünden geçtim. Çağkan orada değildi, en azından eski yerinde değildi. Denizde de olabilir. Sahi, ben şu an nereye gidiyorum? Eve mi? Çağkan da evde olabilir ama başka nereye gidebilirim? Eninde sonunda onunla görüşecektim. Hem bu akşam annemler geliyordu. Evi biraz toplamak yararlı olabilirdi.
Eve yaklaştığımda yanımızdaki evin önünde bir kamyon gördüm. Üstündeki harfleri okuyamadım çünkü üstüne bir sürü şey çizilmişti. Ama adın altında bir cümle vardı. Herhangi bir cümle değil:
"Gelin evinizi biz taşıyalım."
1-Yanımıza yeni birileri taşınıyor yeeyy!
2- Bu ne biçim slogan aq?
Kamyonun yanından geçerek eve girdim. Banyo yapıp, üstümü değiştirdim. Mutfağı toplamaya başladım. Mutfaktan tır geçmiş gibiydi. Uçak düşse belki daha az dağılabilirdi. Mutfağı toparlarken nakliye kamyonunu düşündüm. Demek istediğim, kamyonun getirdiği şeyleri. Metafor olarak.
Acaba yanımıza kimler taşınıyordu? Yakışıklı mıydı? Acaba çevremdeki erkeklerden daha yakışıklıları olabilir miydi? Buradaki erkekler bize yeter de artar bile. Bolluk içinde yaşıyoruz, bir tane daha istemek bencilce olur. Kızlar da güzel. Ben onların içinde embesil gibi kalıyorum. Çeşme'ye uyum sağlamıyorum. İstanbul'dan eski arkadaşlarım benim güzel olduğumu söylerlerdi ama bilirsiniz, hiçbiri gerçek arkadaşım değildi. Hepsi yanımda takılan-yapmacık-gerektiğinde satan-herkese yavşayan varlıklardı. Şu işe bakın, Asya'yı tarif ettim.
Her zaman karşı komşumun yakışıklı bir boy olmasını hayal etmiştim. Hani böyle odalarınızın penceresi birbirini görür. O şekil. Ama bana daha da iyisi oldu. Yan odamda! Gerçi karşı komşumuz da yakışıklı olsa hayır demem.
Ona bakılırsa yanımıza taşınan kişilerin ihtiyar bir çift olma ihtimali de var. 15 kedili bir kadın da. Bebekli yeni evlenmiş bir çift de olabilir, kertenkele besleyen garip bir adam da. Düşündüm de, şu anki koşullarda benim yaşlarımda olması yeterli bir kriter.
Bunları düşünürken mutfağı toplamayı bitirdim. Salonu da görüntü kirliliği yapmayacak hale soktuktan sonra kendimi koltuğa attım. Sehpanın altında TFIOS'u gördüm ve alıp okumaya başladım.
174 muhteşem dakikadan sonra
Woops, yine bitirdim. Kitabı göremeyeceğim yerlere kaldırdıktan sonra televizyonu açtım. Kanallarda biraz gezindikten sonra kapı açıldı.
"Biz geldiikk!"
"Anne!" Koşup anneme sarıldım, ardından Savaş'a.
"Neler yaptınız? Güzel miydi?"
"Yorulduk işte birtanem. Siz neler yaptınız, Çağkan nerede?"
"Herhalde sahilde, ben arkadaşlarımlaydım yeni geldim zaten."
"Ooo birileri buraya alışmış." Bunu Savaş söylemişti.
"Evet, arkadaşlarım çok iyiler. Burası çok güzel."
"Sevmene sevindim." Yanağımdan makas aldı ve bavulu sürükleyerek içeri girdi. Annemin eşyaları taşımasına yardım ederken kapı açıldı.
"Hoş geldiniz ev ahalisi! Hoş geldiniz."
"Hoş bulduk Çağkancım. Eğlendiniz mi İdil'le?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜABM
HumorBen bunu silmeyi planlıyordum, ne ara bu kadar okundu? *** Bu kitabın ana fikri, alabileceğin dersi, hayat için öğütü, edebi değeri yoktur. Saçma sapan bir şey, gereksiz, boşu boşuna vereceğin dakikalar... Bildiğim tek bir şey var, o da gülmek isted...