Siyah deri koltuğa oturdum, ellerimi dizlerimin üstüne koyup ona baktım.
Dövme yaptırıyordu. Omzuna Rusça bir yazı kazdırıyordu. Yazının anlamını bilmiyordum. Deli gibi merak ediyordum ne yazdırdığını.
Dövmeci - yani Yüsra - dövmeyi yaparken "Sence...
Babamın bir şey demesine izin vermeden dış kapıyı açtım ve dışarı çıktım. Eymen'i bahçe kapısını açarken gördüğümde ona doğru koşmaya başladım.
Koştuğumu gördüğünde kolları anında iki yana doğru açıldı. Kucağına atladığımda kolları anında bedenimi sardı. Başımı boyun girintisine gömüp derin bir nefes aldım.
Çok özlemiştim.
"Seni öldüreceğim, duydun mu? Seni öldüreceğim! Haber vermeden ortadan kaybolmak nedir ya?" dedim dakikalar sonunda, geri çekildiğimde.
Yeşil gözleri yüzümü taradı. "Bence bana kızmaman için güçlü bir sebebim var."
Kaşlarımı çatıp kollarımı göğsümde birleştirdim. "Neymiş o neden?"
Eymen elini ensesine götürüp ensesini kaşıdı. "Ben... hastaneye yattım."
Gözlerimi iri iri açtım. "Ne yaptın ne yaptın?"
Eymen uzanıp ellerimi tuttu. "Sen hastanedeyken kendimi çok kötü hissediyordum. Artık bu hastalığı durduramıyordum ve kötü şeyler yapmak üzereydim, kendime zarar verecektim. Sonra bu kararı verip Murat Bey ile konuştum. 3 haftadır hastanede kalıyordum, bugün taburcu oldum."
Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. "Bunu beklemiyordum," diye mırıldandım. Ona olan öfkem hâlâ geçmemişti. "Yine de haber verebilirdin! Burada ne hale düştüm haberin var mı?"
"Özür dilerim," dedi üzgünce. "Telefonumu aldılar. Sosyal medyaya girmem yasaktı. Sana mesaj atamadım."
"Annenler hiçbir şey söylemediler."
"Endişelenme diye bir şey söylememişlerdir," dedi.
"Hiç endişelenmedim canım!" Sesimdeki kinaye oldukça belirgindi. "Alt tarafı korkudan öldüm!"