Kim Taehyung
Jeon Jungkook. Güzelliği veya diğer standartları gram umursamadığım bir dünya da böylesine kusursuz birine kapılmam tanrının bana ironisi falan olmalıydı.
Güzel veya yakışıklı insanlardan bıkmış durumdaydım. Her sabah aynaya baktığımda kendimin bile itiraz edemeyeceğim düzgün yüzüm hayatımı mahvetmişti.
Kendi hayatımın kontrolü benim elimde değildi. Ne yediğim, hangi saatlerde ne yaptığım, nereye gittiğim, yaptığım bakımlar... hiç biri benim elimde değildi. İsteyerek falan da yapmıyordum.
Bu lüks markalara mankenlik yapmak hoşuma giden bir şey değildi. Başlarda ün ve şöhret hoşuma gitmişti.
Herkesin benimle ilgileniyor olması, etrafımda dört dönmesi, nerede ne yaptığımı merak etmesi deli gibi hoşuma gitmişti. Gündüzleri tam bir yıldızdım. Güneş gibi parlıyordum.
Bir sene boyunca bunları eğlenerek ve zevkle karşıladım. Sonrasında düşünmeye fırsatım oldu tüm bu tempoya alışınca. Gece tek başıma yürüdüğüm bir zaman dilimiydi bunların farkına vardığımda.
Menajerimin aramasında gözlerimi gezdirdim. Bu ilgi değildi. Bu hayatıma karışmaktı. Kuklaydım adeta. Hayatımın ipleri tamemen babama kalmış bir kuklaydım. Yediğim içtiğim her şeye karışılıyordu ve bu ilgi falan değildi.
Kendimi tüm bunlardan kurtarmak istiyordum. Gözlerimin odağı birinci sınıf olan aramıza Yoongi Hyung sayesinde katılmış bu güzel çocuğa kaydığında nefesimin kesildiğini hissetmiştim.
Eğer her sabah aynada baktığım kendimden daha mükemmel ve kusursuz bir şey varsa kesinlikle bu oydu. Giydiği bol kiyafetleriyle, başına geçirip yüzünü örttüğü şapkasıyla bile bu güzelliğini saklayamıyordu. Onun yanında olmak için kendimi mahvedebileceğimi bile düşünmüştüm.
Ancak o benimle doğru düzgün muhattap bile olmadı. Jimin'le anlaşırken neden beni kabul etmediğini merak ettim. Herkes beni severdi. Herkes gibi o niye bana hayran kalmıyordu?
Her şeyin farkına varmama sebep olan yürüyüşe çıktığım gece sebebi buydu. Jungkook'u neden etkileyememiştim? Buydu sorun. Sonra asıl sorunlarımı farkettim.
Hayatıma karışan insanları... bir sene boyunca onlarla uğraştım. Bu sırada Jungkook'un benden uzak durmasına itiraz edecek zamanım olmadı. Hayatımı kendi ellerimin arasına almam gerekiyordu çünkü.
Tamamen başarmış sayılmazdım ancak en azından elimdeki sıfırda değildi. Babamla aram bozulurken bunu umursamamıştım. Beni severdi. Bu baş kaldırışıma bir sürü azar hakaret yesem dahi bir senenin sonunda özgürlüğüme yavaştan kavuşmaya başlamıştım.
Şimdi son sınıfın birinci döneminin ortalarındaydık. Ben ilk defa derslerime çalışmıştım son sınıfta. Ve başka yetenekli olduğum şeyleri de keşfetmiştim. Okulun ilk senesi bu ün ve şöhret yüzünden sınfta kalmıştım.
Kimse sorun etmemişti. Şimdi son sene de, üçüncü sınıftaysa Jungkook için sınıfta kalacaktım. Onun ilk defa incecik belini kavradığım pratik odasında bu karara varmam bir kaç saniyemi almıştı.
İlk defa o zaman farketmiştim. Onun böylesine zayıf olduğunu, ilk defa kollarıma düştüğünde bedenini rahatça tuttuğumda farketmiştim. Parmaklarım belinin kıvrımını rahatça kavradığında bunun şokuyla kalakalmıştım o an. Neyseki yere düşmesini engelleyebilmiştim. O kollarımın arasındayken bu güçlü ve umursamaz görünen çocuğun ne kadar zarif ve kırılgan olabileceğini farkettiğim ilk andı.
Bir senedir onun benden uzak durmasına rağmen denk gelişlerimize rağmen ilk an o andı işte.
Sonrasındaki bir kaç pratikte de parmaklarım beline kıvrılma şerefine erişmişti. Neden bana karşı bu kadar soğuktu bilmiyordum ancak barda onun dans ettiği gece deli gibi etkilendiğim öyleki alkol alarak özgür olacağıma inandığım gece de gözlerim onun dans hareketlerini takip etmekten ellerim yapması gereken şeyi unutmuştu.
Bedeninin kıvrılışı etkileyiciydi. Çoğu insan gibi ben de onu izliyordum. Kendimi herkes gibi hissettiğim anlardan biriydi bu. Onu izlerken, ona ulaşamazken herkesten farksızdım. O beni ilk defa böylesine normal kılarken hoşuma gitmişti. O gece ona daha da kapılmıştım. Sonrasında sert davranması, hayatına karışma cüretini bile göstermemem gerektiğini söylemesi beni daha da etkiledi. Hayatı hakkında bu cümleleri özgürce ve kendinden emin bir şekilde kurması ona hayran olmama sebep olmuştu.
Kardeşinin zorbalığa uğradığı gün kesinlikle beklemediğim bir hızda ve güçte Min Ho'ya attığı yumruk onun bambaşka bir yönüydü. Bu zamana kadar bir çok kavga ve zorbalık olayları olmuştu. O bunları umursamazdı. Ben her zamanki gibi müdahele etmek için oradaydım ancak o ilk defa gelmişti.
Sevdiği insanlara zarar geldiğinde gözünün ne kadar döndüğüne şahit olmuştum. Zarif ve kırılgan olduğunu daha kavrayalı bir kaç hafta olan beden ondan beklemediğim bir güçte çocuğa yumruk attığında sımsıkı sarıldığım kızın hıçkırarak ağlaması bile dikkatimi dağıtamamıştı. Normalde olsa sırtına zar zor olacağı bedeni yere düşmeden önce yakasından kavrayarak ikinci yumruğu attığında kollarımın arasındaki kızın ne kadar değerli olduğunu farketmiştim ve ona daha da sıkı sarılmıştım.
Yoongi onu aniden çektiğinde gözleri kardeşini bulmuştu. Üzerindeki sweatshirtü çıkardığında nefesimi tuttum. Bedenini incelemekten kendimi alikoyamazken kemerin süslediği incecik beli ortadaydı. Kızı kollarımdan çekip onu gönderdikten sonra Min Ho'nun üzerine yeniden atlamasını algılamam bile zaman almıştı. Bunları farkettiğim gibi anında kollarım beline dolanmıştı.
Derin nefesler alarak titriyordu. Kollarımın arasında daha da ince gelmişti beli. Kalbim öyle bir atıyordu ki o ellerini koyup beni kendi sıcaklığından ayırdığında artık kendime gelmem gerektiğinin farkındaydım. Sonrasında her bulduğum fırsatta kolum beline dolanmıştı.
Sun Hee'yi ziyaret etmek bahaneydi. Yakınlığım olmayan bir kızı merak edip evine kadar gitmek uygun bir davranış olmazdı. Jungkook'u görmek içindi. O kadar sinirlendikten ne halde olduğunu merak etmiştim.
Odada kardeşinin sırtında üzerinde yalnızca bir tişörtle görmeyi beklemiyordum onu. Bembeyaz ince bacakları... hayır hayır böylesine güzel bir bedeni günahkar düşüncelerimden uzak tutmalıydım. Güzeldi Jeon. Çok güzeldi. Herkesin olmak isteyebilecegi kadar güzeldi.
Eşofmanını giyip iplerini bağladığında incecik beli öylece ortaya serilmişti. Zorlayıcı biriydi.
Yemek masasında Sun Hee'nin dediği şeylere muhtemelen herkes alınırdı. Ancak Jungkook'un bu kadar tepki göstermesini beklemiyordum. Bana ikinciye ona karışmamam gerektiğini söylerken öylece odasına çıktığında istemsizce ergen triplerine girdiğini düşünmüştüm.
Sun Hee de pek detaylarını bilmediği babasıyla olan bir meseleyi anlattığında bunları kaldıramadığını farkettim Jungkook'un. Dayanamıyordu. Yine de dışarıya çizdiği karakter anlattıklarıyla oldukça zıttı. Üzerini giyinip aşağı indiğinde gözlerinin kızarıklığına içim gitmişti bir an.
O öylece kapıyı çarparak evden çıkarken Sun Hee kollarımın arasında titreyerek ağlıyordu. Jungkook'un peşinden gitmek istiyordum. Ona sarılmak istiyordum. Çünkü sarılmaya ihtiyacı olan kişi oydu. Sun Hee değil. Desteğe ihtiyacı olan kişi Jungkook'tu. Yine de kalkıp gidemedim.
"Arada sinirlenip bir yere gidiyor. Nereye gittiğini bilmiyoruz. Ancak geldiğinde mutlu oluyor. Sanırım bir sevgilisi var." Dedi Sun.
Bu beni kıran anlardan biriydi. Jungkook'a geç kalmış olmak istemiyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aphrodite ~Taekook
Fanfic"Zira hesaba katmamış olmalıydı seni yaratırken tanrılar, güzelliğinin etkisine Afrodit'in bile kapılacağını." Daddy Issuses...