Jeon Jungkook
"Denedim olmadı. Seninle mecburen geliyorum dağ evine." Dedim.
Kollarını birden bana dolarken kucağına alarak neredeyse bağırdı.
"Yaşasın orada yalnız olmayacağım." Dedi.
"Nereye gidiyorsunuz?" Diye sordu Jimin.
"Dağ evine gideceğiz yarıyıl tatilinde bir haftalığına. Bize katılmak ister misin? Hep birlikte eğleniriz." Dedi Jaehyun.
"Güzel fikir. Seninle iyi anlaşacağımıza inaniyorum." Dedi Jimin gülümseyerek ve elini uzattı. Jaehyun onun elini samimiyetle tutarken bu Jimin'in hoşuna gitmişti.
"Taehyung saçlarını eski rengine boyatmış. Hâlâ tanrı gibi görünüyor." Dedi Jaehyun.
Birazdan deneme sınavımız vardı. Babamın dediğini yapıp derece falan yapmayacaktım.
O beni pişman etmeyi bilirdi.
Basit bir rengin bile onda bu kadar büyüleyici durması beni daha da korkutuyordu. Basit bir kahverengi saçla bile nasıl bu kadar güzel görünebilirdi? Yeniden değişiklik yapması tüm gözleri onun üzerinde toplarken Seokjin hızlıca adımlarla yanlarından geçip okula girdiğinde şaşırdım. Normalde diğerleriyle birlikte kafeterya da oturuyor olması gerekmez miydi?
Meraklı bir insandım.
"Ben Seokjin Hyungu yoklayacağım. Araları bozulmuş gibi." Dedim masaya diğerlerinin yanına ilerleyen Taehyung'a kısaca göz atıp ikisini yalnız bırakırken.
Jimin ve Jaehyun az çok beni tanırdı. Ağızdan laf alma işinde iyiydim. Bunun için anlayışla birlikte banka oturup birbirlerini tanımakla uğraşmışlardı.
"Seokjin Hyung." Diye seslendim merdivenlerde hızla çıkarak ona yetişirken.
"Jungkook naber?" Diye sordu iç ısıtıcı bir şekilde gülümseyerek. İfademi sabit tuttum. Herkesin aksine onu az çok tanırdım. Bu maskesinin altında oldukça zeki ve insan okumayı bilen bir adam yatıyordu. Bu nazik tutumunu çok fazla şeye yorarak ihtimalleri arttırıp kafamı yormaya gerek yoktu. Bir kaç sorunum olduğunu biliyordu.
"Konuşalım mı?" Diye sordum. Benden bir kaç basamak üstteydi. Kaşları havalanırken kafasını salladı.
"Konuşalım. Çantamı bırakıp geliyorum. Sen diğerlerinden uzak bir masada oturup beni bekle." Dedi.
Kafamı salladım ardından arkamı dönerek merdivenlerden indim.
Kantine girerken Jimin'e bakıp kafamı sallamıştım. O olayı bildiği için çabuk kavramıştı.
"Görüyor musun yalnızca kafasını eğdi ve kaldırdı. Anlaşmaları için yeterli." Dedi Namjoon. Sesi biraz yüksek çıktığı için duyabilmiştim.
İki tane kahve alarak onların bakış açısında olan ancak uzak bir masa seçtim özellikle.
Onun kahvesini bırakırken arkama yaslanarak onun gelmesini bekledim. Saçlarımda hissettiğim elle gülümsedim. Karşıma oturdu.
"Nasılsın Hyung?" Diye sordum. Bunu gerçekten samimi bir şekilde sormuştum.
"Daha iyiyim Jungkook. Eğer özrümü kabul edersen daha iyi olacağım." Dedi.
"Ne özrü?" Diye sordum kaşlarım havalanırken.
Kahveme sardığım elimi tuttu ve iki elinin arasına aldı.
"Özür dilerim Jungkook. Seni ve Jimin'i bu şekilde dışlamamalıydık. Ancak yemin ederim seni çok seviyorum. Jimin'i de çok seviyorum. Biliyorsun Namjoon'la sevgili olduğum için pek arkadaşlık kavramlarına önem vermiyordum."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aphrodite ~Taekook
Fanfiction"Zira hesaba katmamış olmalıydı seni yaratırken tanrılar, güzelliğinin etkisine Afrodit'in bile kapılacağını." Daddy Issuses...