25.Bölüm | Paket ve Sır

1.8K 118 640
                                    

Gözlerim kimsesiz bir kızın yazdığı şiirin,
Mısralarına ev sahipliği yapıyor.
Kalbim sonu olmayan bir romanın,
İthaf bölümünde serzenişe uğruyor.
Ruhumun kanları senin gözlerinden akıyor!
Tanrım canım yanıyor,
Kanım canlanıyor.
Ceza diye dünyaya gönderdiğin Havva,
Yaratıldığı kaburga kemiğini kırıp
Sana ihanet ediyor.

***

Yaratıldığım toprağa damlayan kanlar ayak bileklerime kadar uzandı. O gerçeğin ne olduğunu bilse de, ben bilmediğim için bu kanın bileklerimden aktığını sandım. Bir pandomim sanatçısının kendi hayal dünyasında yarattığı kutuda boğulması gibi, intihar ettiğimi sanıp ruhumu kaybettim. Bazen delirmeniz için intihar etmenize gerek kalmazdı, eğer karşınızdaki adam gerçekten zekiyse sizi intihar ettiğinize ikna ederdi.

Ve size bir sır vermem gerekirse, bazen hayaller gerçeklerden daha çok acıtırdı.

Palmira şahidim olsun, hayaller gerçeklerden daha çok canımı acıtmıştı.

Siyah gözleri bendeydi, harelerini yaratan ışık arkamdaki pencereden geliyordu, ay ışığı onun geceyi içine hapseden karanlık hapishanesine vuruyor, o karanlığın ortasına küçük beyaz ışıklar konduruyordu. Kirpikleri, kıvrımlı bir kadın bedeni gibi çatılmış kaşlarının altına uzanıyordu. Alnında çizgiler oluşmuştu, bunun sebebi kaşlarını çatması ve doğrudan benim yüzüme bakmasıydı. Çizgilerin üzerine siyah tutamları düşmüştü, saçları dağınıktı. Sanki gerçekten birisi elini onun kafasına daldırmış ve saçlarını farklı yerlere savurmuştu; tüm bu dağınık görüntüsüne rağmen bakımlı görünüyordu.

Duruşu kendinden emindi, ayakları yere kip basıyordu. Omuzları geniş olduğu için karşı konulamaz bir güçle kişinin karşısında dikilir, aynen şimdi yaptığı gibi daima sorgulayan zekâsının kırıntılarını gözlerine serpiştirirdi. Baran Ünsal'ı şaşırtmak, bazen yalnızca gerçekleri sormak demekti.

Maddi ve ruhi varlığına tezat, kendisine ait olmayan bir kaçış isteğiyle bana arkasını dönüp salonun çıkışına yürümesiyle onun ardından seslenmem bir oldu:
"Sen korkağın tekisin."

Yürümeyi kesip bana olduğu yerden küçümsercesine bakışlar attı. "Senden korktuğumu mu imâ ediyorsun?" diye sorduğunda gerçekçi olmayan bir tavırla gülümsedim. "Benden değil, gerçeklerden korkuyorsun."

"Korktuğumu iddia ettiğin gerçeklerle yıllardır yaşıyorum ben," demesiyle ikimiz de dik dik bakıştık, yüzüme tüm gücünü sergilercesine bakıyordu. Onun gözleri beni yordu, bu savaşta ilk pes eden ben olmuş ve onun silahı olan gözleri karşısında gözlerimi usulca yere dikmiştim. "Vakti geldiğinde kimin gerçeklerden korktuğunu göreceğiz."

Böyle söylemesine dayanamadım. Günlerdir bu tür cümlelerle harp ettiğimi, delirecek gibi olduğumu, geceleri gözüme uyku girmediğini bilmiyordu. Bilse bile müdahale edip etmeyeceği de şüpheliydi. Çünkü şu an hayatın kattıkları yüzünden değişmiş yüzüme bakıyor fakat bana istediğimi vermiyordu. "Senin amacın ne?" diye sordum her zamanki ince sesimle. "Neyin hıncını çıkarıyorsun sen ya?"

"Senden hınç çıkarak bir adam olmadığımı biliyorsun Vera." dedi gözlerimin içine baka baka. Biliyordum, bu yüzden o kelimeyi o anlamda kullanmamıştım fakat beni anlamasını bekleyemezdim. Bazen ben bile kendimi anlamakta güçlük çekiyordum.

"Öyleyse bana değer vermiyor olmalısın." dedim ağzıma geleni ondan esirgemeyerek. Ne duruşunda ne de yüzünde hiçbir değişim olmadı. Aksine bu diyalog onu darlıyormuş gibi arkasını dönüp salondan hızlıca ayrıldı. Arkasında bıraktığı hayali toz bulutuna bakakaldım. İçimden onun bastığı yeri titretecek şiddette çığlık atıp ortalığı birbirine katmak geldi. Gel gör ki, o bu evden ayrılana dek hiçbir şey yapamadım. İçimdeki kaosu bastırmamın nedeni onunla daha fazla muhatap olmak istemeyişimdi. Çekip gittiğine göre o da aynı şeyi istiyor olmalıydı.

Palmira'nın Direnişi (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin