Bölüm şarkısı, Lâlfizu-Hikâye
***
Gözlerimi ilk araladığımda bilincimin kapılarının sonuna kadar açılmasına neden olan şeyi anlamadım. Yumuşak bir yatakta olduğum omurgamın gevşeyişinden belliydi fakat nerede olduğumu burnuma gelen koku sayesinde buldum. Başımın hemen yanından komodinin üstünde titreyen cep telefonunun sesi yükselince irkilip elimi telefona uzattım. Beni gün ışıklarının daha yeni odaya doluştuğu şu vakitte her kim arıyorsa geçerli bir nedeni olmalıydı.
Telefonun ekranında yazan isim anneme aitti. Başımı tavana çevirip derin bir nefes aldım, daha çok oflar gibi çıkmıştı. Mert'in geniş yatağın ortasında babamın ahırı gibi gevşekçe uzandığımı görse yine "Bu kız niye kıyıya vurmuş balina gibi uyanıyor?" sorusunu soracağına hiç şüphem yok. Bedenim artık uykuyu tanıyamayacak kadar yokluğuyla boğuştu, uyandığımda ne tepki vermem gerektiğini unutmuştum. Kapatıcıya gerek kalmadan eski rengine kavuşmuş göz altlarım diri görünüyordu, aynadaki kızla barışık olmamı sağlayan nedenlerden yalnızca biriydi. Yusuf'un "Değerli eşyasını korumaya çalışan bir tüccar gibi duruyorsun." benzetmesi ise tamamen onun hayal ürünüydü, emin olun öyle uyanmıyorum.
İkinci bir titremeyle gözlerimi daldığı tavandan koparan telefonu elime alıp "Arama cesaretinde bulunmak için hârika zamanlama anne!" diye homurdandım. Günlerdir sessizliğin kancasına takılmış kalbi kırık bir kadın gibi benim dışımdaki herkesle konuşan annem tam da gününde beni aramaya karar vermişti. En iyi o tanırdı beni; belki geçerdi, belki alışırdım, belki affederdim ancak asla unutmazdım. Özür dilemesi kavga anında bu hatasını yüzüne vurmaktan vazgeçeceğim anlamına gelmiyordu.
Açmak ve açmamak arasında gidip gelen zihnimi yeşil ve kırmızı buton arasında mekik dokuyan parmağım takip etti. Hangisinin doğru olacağına mantığımla karar veremiyordum, kalbim ise güne sessizliği üzerine giyinmiş bir manken gibi başlamıştı. Sırtımı dikleştirip arkamdaki yatak başlığına dayadığımda parmağım kırmızının üzerine kaymış, doğduğumda sesini ilk duyduğum kadının ağzından çıkacak savunmalara tahammülümün olmadığını bir kez daha kendime kanıtlamıştım. Hayır, seni seviyorum demesi yetmeyecekti. Konu duygular olduğunda asla azıyla yetinmesini bilmezdim zira sevgi, şehrin kuytu köşelerinde kriz geçirmemi engellememişti. Babam öldüğünden beri uçurumun kenarında atlamayı bekleyen bu zihinsel hastalığım artış göstermişti, peşimi bırakmayan kâbuslarım ise uzun zamandır ortalarda görünmüyordu.
Uğradığım lavaboda bir rutin gibi aynadaki hâlime bakmaya devam ettim. Pürüzsüz olduğu söylenen fakat benim her zaman bir kusur bulduğum tenimde, yakınım olmayan insanların bile çekinmeden zayıf olduğumu söylediği ancak benim nasıl bakarsam bakayım kilolu bulduğum bedenimde dolandırdım gözlerimi. Tişörtümün eteklerinden tutup hafifçe havaya kaldırdım. Karnımı sanki çekebilirmişim gibi daha da içime çektim, kaburgalarıma dokundum. Nihayet kafamın içindeki sessizlik sağlandığında lavabonun dışından müzik sesi duymaya başladığım için tişörtümü tenimin üzerine örtüp kulak kabartmıştım:
"Evim senin kalbin,
Sebebi sevgilim."Soğuk suyu, kulağım hâlâ kapının ardında duyduğum müzikteyken, yüzüme çarptım.
"Hiç bitmeyecek gibi bakan gözlerin,"
Köşedeki kaptan Baran'ın benim için aldığı fırçayı alıp dişlerimi temizlerken, ağzımı çalkalayıp ferah bir nefes alırken ve koridorda adımlarken bile şarkı çalmaya, içime bir nebze su serpmeye devam etti.
"Her şey çok güzeldi, şimdi hepsi bitti, hepsi gitti
Sevgin gibi."Sesin kaynağı mutfakta olduğu için salona bakma gereği duymadım. Başımı beyaz kapıdan içeri uzatıp gözümü herkesin üstünde teker teker dolandırdığımda dün gecenin gerginliğini üstümden çekip çıkaran gücün nefesini ensemde hissettim. Sanki orada bekliyordu, beni bir yalana inandırmak için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palmira'nın Direnişi (+18)
Teen FictionGöğsümün içinde önüne damarlarımda dolanan kanlardan bariyer koymayı beceremediğim devasa bir ağrı yükseliyor. Kanımın kaynadığını hissediyorum, yağmura benzeyen gözlerimin öfkeyle parladığını... Titreyen ellerimde ölüm kokan kan izleri var, mezarlı...