26.Bölüm | Kızıl

3.2K 127 559
                                    

Medyaya bakar mısınız? Ben baktıkça deliriyorum da... Bütün tasvirlerimi hatlarına pay etmiş genç bir kız, Vera. Hayalimdeki görüntüsüne öyle çok uyuyor ki, canım sıkıldıkça fotoğrafa bakasım geliyor.

Neyse şimdi sabırsızlıkla beklediğiniz bölüme geçelim.🤪

Tepkilerinizi satır aralarına, parmaklarınızı yıldıza bırakıp bana destek olabilirsiniz.

***

Şimdi ki gerçekten kızıl gök kan ağlıyor
Damarlarında çağlayan kan beyaz teninden akıyor
Simsiyah kumaşların kapladığı bedeni,
Kara gözleri ve kara saçları,
Bütün siyahlığıyla "kızıl" lakabını en iyi şekilde taşıyor.

***

Kalçalarımdan aşağı uzanan kahverengi saçlarım yüzüme vuran rüzgârın etkisiyle sağa sola savruluyordu. Güneş, vaktin öğlen olmasının etkisiyle gecekonduların ardından yükselmiş, tam başımın üstünde durmuştu; fakat mevsimin kış olması nedeniyle ısıtmıyor, yalnızca karların hafiften erimesine neden olup kulağıma sıvıların aktığının haberini veren sesleri ulaştırıyordu. Palmira'nın sokakları ıslaktı; gözyaşlarım yüzünden değil, karlar yüzünden.

Çünkü ben neler olacağını tahmin etmeme rağmen ağlamıyor, yalnızca göğüs kafesimden akan manevi kanla koşuyordum. Bana delirmişim gibi bakan insanların çeşit çeşit gözleri üzerimde dolanıyordu fakat ben hiç bakmadım onlara. Çünkü ne zaman bu şehirdeki bir insanın yüzüne dokunsa gözlerim, anlamını çözmek için dakikalarca oyalanırdı. Benim harcayacağım birkaç dakika, Defne'nin hayatımdaki yerinin biraz daha sallanması demekti.

Kızıl Defne.

Şu dünyada gerçekten kimsesi olmadığına inandığım tek insan. Kendisini kalabalıklardan öyle bir soyutlamıştı ki onun gerçek anlamda kimseye değer vermeyeceğini düşünürdünüz. Yüzünü her daim şapka, kapüşon, bere ya da başını eğerek kapatır; aynada gördüğü yüzden nefret ederdi sanki. Akdeniz ikliminde yetişen, yaz kış yeşil kalabilen, ismi sonsuzluğu çağrıştıran güzel kokulu bir ağacın anlamını taşırdı üzerinde. Sanki bulunduğu her ortamda o ağacın tütsüsünü yakar, her odaya kendi kokusunu bulaştırırdı.

Hayat bindiği otobüstü ve o otobüse yalnız binip yalnız inecekti.

Her şeye rağmen onu sevmiştim. Bana okulun ilk günü zorunda olmadığı hâlde nasıl yardım ettiyse, hayatımın son gününde de yardım edeceği hissine kapılmıştım. Kendisi bile kötü olduğuna inanıyorken ben onun iyi bir kalbe sahip olduğu düşüncesini zihnimde beslemiştim. Kötü olduğum dönemde elimden tutup kaldırmamıştı, bir tekme de o atıp bana kendim kalkmayı öğrenmem gerektiğini fısıldamıştı. Kendimi korumayı öğrenmem için günlerce bodrum katında öğrendiklerini aktarmış, canım yansa bile diğer insanların bana daha da acımasız davranacaklarını söylemişti.

Arkamdan gelip kornaya basarak önüme geçen arabaların egzoz dumanları, bana delirmişim gibi bakan insanların yadırgayan suratları, ayağımın altında ezilen taşların kalbimde yankılanan tıkırtısı... Gözümden akmayan yaşları kalbime akıta akıta bütün gücümü kullanarak Palmira Anadolu Lisesi'ne koşuyordum. Ayaklarımın ezdiği kar parçaları etrafa sıçrıyor, ağzımın içinde duran dilim bir savaş ağıtını dillendiriyordu. Kollarım koştuğum için her defasında montuma sürterken çıkan ses bana eşlik ediyordu. İçimde dizginlenemez bir öfke hissediyordum; belki saçma fakat nefretimi yay, öfkemi ok yapıp bir hedef bulmak istediğim her an okun ucu Baran'ı gösteriyordu. Kelimelerle aktarılması zor birtakım duygularla baş ediyordum ve her nedense yaşadığım bütün kötü olayları onun üzerine yıkma isteğiyle dolup taşıyordum.

Palmira'nın Direnişi (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin