13.Bölüm | Gecedeki Gerçek

2.9K 101 63
                                    

Resmi Baran'ın ortaokul yıllarına benzettiğim için sizinle de paylaşmak istedim. Normalde bu kadar hüzünlü durmaz ancak bakışlarındaki anlam hâlâ gözlerinde yatıyor, uyanmayı bekler gibi değil, zaten dipdiri.

Üç Kuruş-Yine De Üzgün, yeni keşfettim ve çok beğendim. Belki dinlemek istersiniz.

💫

Sabah kahvaltıları, akşam çayları ve gece sohbetleri; dışarı gerçeğini itip duran benliğim, ev kalabalık olduğunda kıvrılan dudaklarım ve gece saçlarımın arasına girdiği için kırılan tırnaklarım... Her şey çok hızlı gelişiyordu ancak değişmeyen bazı şeyler vardı, hâlâ herhangi bir yemeğin ikinci tabağını isteyememem gibi. Ya da koltukta kıvrılıp uyumama rağmen uyanışlarımın Baran'ın yatağında gerçekleşmesi ve benim çoğu zaman buna şükrediyor olmam gibi; sabah gözlerimi açtığımda ağzımda arkadaşlarının iri ayağını istemeyeceğime eminim.

Kapalı kapı yüzünden boğuk çıkan salondaki sese kulak verip ayaklarımı yataktan aşağı sarkıttım. Karşıdaki gardırobun aynasında gördüğüm yüz yorgundu, zayıfladığını hissettiğim vücudum koca yatağın ucunda ayaklarını sarkıtan küçük bir kız gibi görünüyordu. Aynanın ortasına saçlarıma bir kez olsun değdirmediğim bir makas fırlatıp yaralı kalbimi aksime göstermek istedim. Görmeli ve bir daha böylesine çocuksu görünmemeliydi.

Gece çıkarıp köşeye fırlattığım kıyafetlerin toplanmış olduğunu görünce ifadesiz bir şekilde katlı kıyafetlere ilerleyip altımdan başlayarak giyindim. Dedim ya, bazı şeyler hiç değişmiyor: Vera'nın sorumsuzluğu, Baran'ın ardındaki dağınıklığı toplaması gibi.

Son olarak üstüme gri, bol bir hırka giyip odadan çıktım. Bizimkiler çoktan dışarıdaydı, açık kapının ardındaki arabanın kalabalık görüntüsünden anladım bunu. Baran ağzı dolu bir şekilde mutfaktan çıkıp yanağımdan makas alınca kıkırdadım. "Ne yiyorsun böyle?"

"Hm?" diye homurdanıp ağzındaki lokmayı yuttu. "Ne yediğime bakmak yerine daha sıkı giyinmeyi dene."

"Of Baran," Gözlerimi devirdim. "Üşümediğimi daha kaç defa söyleyeceğim?" Yalan, Palmira beni kemiklerime kadar titretiyor. Ama bunu Baran'ın bilmesine gerek yok.

İkimiz de evden çıktıktan sonra arkamızdan kapıyı kilitledi ve sürücü koltuğuna yerleşti. Yanında Emirhan vardı, arkada ise Yusuf ve Mert, yani çürük tayfa. Dudaklarımı büzerek kapıyı açtım ve Mert'in yaydığı bacaklarına uyarı mayetinde bir tekme attım. "Toplansana Mert."

Mert hiç rahatsız olmadan Yusuf'a doğru kayıp parlak dişleri gözükecek kadar sırıttı. Araba çalışıp yolları aşana dek içimden sabır çekiyordum. Bu hâlimle eğleniyorlardı, Mert başını uzatıp sıkı sıkı kenetlediğim gergin dudaklarıma bakarak elini tesbih çekiyor gibi salladı. Olduğum yerde tepinip Baran'ın gereksiz yere dikkatini çekmek yerine başımı cama çevirdim, ikisi de sırıttı. Öndeki camdan gördüğüm araba yolunu anımsıyor olsam da kesin bir isme varamadım. İçimden sormak da gelmedi, gittiğimde kendi duyu organımla görmek -huzursa huzur, rahatsızlıksa rahatsızlık- hissetmek istiyordum.

Üzerinde yürüyecek olsam bağcıklı ayakkabımın içinin taşla dolacağına emin olduğum yolun sonuna geldiğimizde arabanın kapıları açıldı. Burnuma gelen su kokusu ve tenimde bıraktığı nem gözlerimi açıp etrafıma özenle bakmama sebep oldu. Soğuk bir yel saçlarımı alıp kayalıkların yönüne doğru savurdu, Baran'ın rüzgârdan dolayı daha çekik görünen gözleriyle kesiştiğimde anılar zihnime akın etti. Elime sıkıştırdığı eski fotoğraf çerçevesi kenarından çatlamış, fotoğraf iri parmaklar tarafından ortasından yırtılmış gibi acı bir his yüreğimin ortasında çöreklendiğinde hüzün kendi ezgisini yaratıp kulaklarımda çınlamaya başladı.

Palmira'nın Direnişi (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin