21.Bölüm | Zarar

2.2K 118 177
                                    

Güçsüzlük denilen kavramın nerede başladığını bilmiyordum, ancak nerede bittiği hakkında uzun zamandır fazlaca düşünüyorum. Bazıları toprağın altı diyor, bazıları göklerin ardı, bazıları ise yalnızca bir kalbe düşmektir diyor. Benim ise elimde kelebek var ama kanatları renkli, baharın habercisi olan değil; hiç sevmediğim kırmızı rengini içinden geçiren şu hastane buluşundan bahsediyorum.

Düştüğümde elleri sıkı sıkıya tenimdeydi, sanki gevşetse ellerinin arasından uçup gidecek minik bir serçeymişim gibi. Bilincim kapıyı aralık bırakmış, kalbim pusuda bekleyen bir kurt gibi bana ağrı veren gözyaşını pınarıma itiyor. Gözümü kırpmaya mecâlim yok, gözyaşını geri itemiyorum bile. Düştüğü yer kar gibi beyaz bir ten ama benim gözyaşım kan kırmızısı, kirletiyor onun ak tenini.

Güçsüzlük hastanede bitermiş meğer. Beyaz duvarlara, hasta kokusuna ve rahatsız edici cihaz seslerine benzermiş. Parmağımı oynatacak hâlim olsa bir şeyler karalamak isterdim, gözlerimi açık tutabilsem okumak... Ama öyle ki işe yarayan tek organ kulaklarım kalmıştı, bazı sesler duyuyordum, hiçbiri beni rahatlatmıyordu. İyodoform kokusu yattığım yerden ruhumun paniklemesine neden oluyor, ta ki yattığım yatağın yanındaki deri sandalyeye bacaklarını erkeksi bir tavırla açarak oturup dizlerine kollarını dayayarak başını ovuşturana kadar.

Sonrası yine huzursuz bir karanlık. Karanlıkta geçmiş gizleniyor, anılar elinde hançer tutan bir suikastçıya benziyor. Küçüklüğüm Baran'ın elini tutup su birikintisinin ortasına zıplamak üzere ayaklarını kaldırıyor ama elim sıkılınca yanımdaki oğlan çocuğundan uyarıyı alıp suratımı düşürerek geri adım atıyorum. Ben yanında olmadığımda yatsıya kadar arkadaşlarıyla top oynayabilen ama eğer ben yanındaysam akşam ezanında evde olmak zorunda kalan Baran, peşine takıldığım için huysuzca söyleniyor. Bazen onlar çıldırmış gibi bir hırsla topun peşinden koşarken gidip bacağına sarılıyorum. Bir yerime top gelmesinden endişelendiği için beni hemen kucağına alıp azarlayarak oyun alanından çıksa da arkadaşları arkasından beni evde bırakması gerektiği hakkında konuşmaya devam ediyor. Dedim ya, Baran'ı seven kimse aynı anda beni sevemez, bu bir kadının saçının bir yarısını beyaz diğer yarısını siyah yapması kadar uçarı bir fikirdir.

Baran topun peşinde koşmaktan nefes nefese kalmış bir şekilde beni anneanneme bırakınca "Ama ben dışarıda durmak istiyorum!" diye mızmızlanırdım ama ne fayda? O çoktan sinirlendi, kazanmak için hırs yaptığı bir oyunda onun bacağına sarılıp yumuşattığım için. Onlara pencereden dudak büzerek bakardım. Hoş, yine dayanamayıp beni yanına alırdı ama ders çıkarmak gibi bir huyum yoktur, ben yine aynı hatayı yapar ve yine aynı cezaya maruz kalırdım.

Ama bu sefer tepkisini elimi sıkarak göstermeyecek, diye düşündüm kendi terimde boğuluyormuş gibi öksürüp diğer tarafa doğru dönerek. Artık anılar elindeki hançeri bırakmıştı çünkü tenimden kan akıyordu, güçlükle aralık kalmayı başaran bilincim saniyeler geçtikçe daha da zayıflıyordu. Yarı açık gözlerimin şahitlik ettiği son görüntü ise Baran'ın deri koltuktan kalkması ve bana ümitsizce bakarak odadan ayrılmasıydı. Sırtını görmekten nefret ederim, söylemiş miydim?

***

Üzerindeki beyaz önlüğün yakalarına çekidüzen verip dişlerinin arasına sıkıştırdığı kalem kapağını masaya bırakan kadının gözlüklü yüzüne baktım. "Elif abla," diye seslenirken sesim umut doluydu. "O, bugün geldi mi?"

Başını tekrar uğraştığı kağıtlara çevirip "Üzgünüm canım," dedi. "Zaten yakında çıkacaksın."

Omuzlarımı indirip "En azından tarihi söyleseniz," diye mırıldandım. "Ne zaman geleceğini bile bilmiyorum."

Palmira'nın Direnişi (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin