16.Bölüm | Saf Korku

2.1K 81 169
                                    

Saudade - Yalanlar Yaralar bölüm şarkısı.

Elleri kulaklarına kapanmadan önce,
Sözcüklerin çıktığı yere bakar.
Yüzüne çarptığında kaba,
Tenine değdiğinde ne kibar.

Gözlerini karanlığa bırakmadan önce,
Harelerindeki ışığa bakar,
Gücünü aydan aldığı sanılan,
Ama aslında yaraları sarar.

***

Bilincimin kapandığını hayal etsem de ilk pes eden dudaklarım oldu. Yüzüme pay edilmiş şaşkınlığın izlerini acilen silmem gerekiyordu, amacı ne bilmiyorum ama karşısında bu şekilde titreyerek durursam daha çok üzerime gelecek gibi duruyordu. Onu ikinci görüşüm; ilkinde karanlıkta denk geldik, ikincisinde karanlığı tercih etti. Her ikisinde de aklımı siyah beyaz görüntüler işgâl ediyordu.

Ruhumun kıyılarına vuran dalganın tuzlu tadı damağımda yatıya kalan bir misafir gibi: İz bırakabilir ama geçici. Güneşsiz gökyüzünde kayaya vuran dalganın buharlaşmaması kadar alelade, güneş yok olmadığı sürece geçici olmaya mecbur. Bir denizin içindeki balıkları istemez gibi eteklerini savuruşu, balıkların bir kıyıda bir suda kalışı, insan lügâtinde araf denmesi fakat aslında cennetin ya da cehennemin hangisi olduğunun bilinmemesi... Tek bildiğim çırpınıyorum, yaşamak isteyen bir balık gibi.

"Senden korkmuyorum," dediğimde kahverengi gözlerinin ortasındaki saf korku arzusu darbe aldı, hareleri sallantılı bir yapıya benziyordu. "Ne amaçla buradasın bilmiyorum ama birkaç dakika içinde ailem burada olacak, gitsen iyi edersin."

Kafasını hafifçe yana yatırıp gülümseyen adamın kafesinden çıkmak ister gibi atan kalbimi duyduğuna yemin edebilirdim, eğer insanlığından şüphe duysaydım. "Ailen," diye fısıldayıp odanın içinde gezmeye başlayınca benden uzakta duran telefonumu sessizce elime alıp rehbere girdim. Nefeslerim hızlanmıştı, böyle bir durumda nasıl yardım alacağımı bilmiyordum. Baran'ın telefon numarasının üstünde beklettiğim parmağım her an bana ihanet edip hareket edebilirdi. Sesiyle birlikte kendime geldim. "İyi rol yapıyorsun Vera, ama kalbin hâlâ eğitimsiz."

Kelimeler boğazıma dizilen puzzle parçaları gibiydi. Onları kusmam ve eksik yere yerleştirmem bekleniyordu. "Neden bahsettiğini bilmiyorum."

"Elbette biliyorsun," Aralanan dudaklarımı kapatıp sesli bir şekilde yutkundum. "İkimiz de buranın ailene ait olmadığını biliyoruz."

O gece bir şey hissetmiştim, korku dışında, ona dair bambaşka bir duygu ve daha öncesinde içimde yoktu. Bedenim yabancı olan şeyleri içeri almaktan pek hoşlanmaz, bundandır ki hissettiğim o duyguyu inkâr etmiştim fakat şimdi karşımda durup benimle bu şekilde konuştuğunda tekrar varlığını hissediyordum. Tanıdık bir his, başıma ilk defa gelmiyor ve son defa gibi de hissetmiyorum.

Onu kandıramadığımı, attığım adımın ötesinde olduğumu belirten ifade hâlâ yüzünden silinmezken "Ne istiyorsun?" diye sordum. Bir an önce, hem de bir an önce ne istiyorsa vermek, sonra yalnız kalmak istiyordum. Bugün zaten keyfimin yerinde olduğu bir gün değildi, elimi sürdüğüm her şey teker teker yok oluyordu ve geriye kalan şeyin karşımdaki adam olması yüzüme vurdukça öfkeleniyordum. Bakışları elimde tuttuğum telefonun ekranına uğradı, hemen kendime doğru çevirip sanki elimden alacağı teknolojik bir alet değil de Baran'mış gibi korumacı bir tavır sergiledim. "Cık cık cık," diye sayıklarken ayın önüne bulut topluluğu geçti, ışığı kahverengi gözlerine bile ulaşamadı. "Onu aramak akıllı bir fikir değil, yere düştüğünü görürse elini uzatmadan önce tekme atar."

Yıllar bir anda kalın dudaklarına çöreklenmiş yaşlı bir kadına dönüştü, gençliğinde saçları maviydi, gözlerinden Valeria Gölünün suları akıyordu. Diri vücudu eski sokaklarda salınarak yürürken şifalı parmakları küçük bir kızın alnına değdi, kutsanmış sözcükler dudaklarından her firar edişinde yer sallandı, gök titredi. Doğrusunu bildiğim her yalan teker teker çıktı saklandıkları yerden. Ben bu cümleleri bilirim, yıllardır her gece kendime hatırlattığım, nefretimle yıkanırken kulaklarımda çınlayan fısıltılardır bunlar.

Palmira'nın Direnişi (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin