Kulağıma gelmesine alıştığım ses kesildiğinden beri ayak bileklerimde sızı, kulaklarımda yardım homurtuları, karnıma sarılmış eller aradım ancak ne bir kâbus görmüştüm ne de uykusuzluk çöreklenmişti gecemin üstüne. Gözlerim kapalıydı ve saydıklarımın hiçbiri yoktu. Ben uyumuştum ve bu "huzurlu" diye adlandırdığım uykular şu sıralar başıma çok gelmeye başlamıştı.
Bunun beni korkutması gerekirdi, ben korktuğumda kaçardım.
Aralanan kapaklarımın ardında görüntü netleşmediği için birkaç kere gözlerimi kırptım. Pınarlarımdaki çapakları görüşümü engellemesinler diye parmaklarımı büküp bir bebek gibi elimin tersiyle temizleyeceğim sırada önüme bir peçete uzatıldı. İlk önce onun beyaz kemikli eline, daha sonra ise anlayışlı görünen yüzüne baktım. Yaşananlar bir bir aklıma talan ettiğinde utancımdan yerin dibine girmeyi ve oradan bir daha hiç çıkmamayı diledim.
Aramızda bir sır olduğunu bana dikta eden o soğuk güne dair cümle etmiş, aynı onun istediği gibi yardım istemiştim. Neticede yalnızca ikimizin arasındaki çocukluk anısına dair bir cümle söylemişim gibi görünebilir fakat o asla yalnızca bir cümle olmamıştı. İşte, o cümle yüzünden buradaydım; şehrin uzağında, Baran'ın yanında, değişimin eşiğinde, Palmira'nın kucağında.
Vedamızı etmiş ve gayet sıradan bir şekilde ayrılmışken bir ergenin dengesizliğiyle onu yine kendi tarafıma çekmiş, bu davranışımla ona muhtaç olduğumu adeta itiraf etmiştim. Altı yıl boyunca bunu inkâr etmek için didinmemiş miydim? Onsuz olan hayatımın bir yalan olduğu apaçık ortada olsa bile ilişkilerimi gerçekmiş gibi anlatıp o bok çukurunda mutluymuş gibi davranmamış mıydım? Yıllarımı verdiğim çabam, emeklerimi omzuna yatırdığım rolüm, sahte hayatım, korkunç gecelerim ve umutsuz geleceğim bunun için miydi? Bir hiç için mi?
Koşmuş koşmuş sırf yemek yemeyi unuttum diye onun dizinin dibine çakılıvermiştim. Arabanın aynasında gördüğüm yüzden tekrar tekrar nefret ederken hareketlenen dudaklarım şu cümleye can veriyordu: Bir işe yaramazsın, yine eline yüzüne bulaştırdın.
Her şey bu kadar mıydı sanki, ya içimde canlanan bu ölüm korkusu ne olacaktı? Nur'un zihnime düşen görüntüsü, çapaklarımın tek sebebinin ağlamam olması gerçeği ne olacaktı? Tüm bunlarla nasıl baş edeceğimi bilmiyordum. Her şeyi koyverip gitmek, annemin sözleri de dahil her şeyin bir rüya olması için Allah'a dua etmek istiyordum. Oysa hayır, benim rüyam gece başlardı ve başladığında, diğer her şeyi sollardı.
"Günaydın," diye fısıldadığında gözlerimi aynada gördüğüm günahkâr yüzden alıp ona çevirdim: Herkesin hayran olduğu o güzel, güçlü yüze. İyi dileğine karşılık vermeden uzattığı peçeteyi elinden alıp çapaklarımı temizledim. Gün aymıştı, yaşam ise hayaletimin saklandığı yatak altına bütün bedenini bırakıp beni terk etmişti: Herkes gibi.
"Neden beni seyrediyorsun?" diye sordum, sesim yaşananlardan dolayı çatlak ve boğuk çıkmıştı. Hâlim perişandı, buna rağmen bana böylesine özenle bakmasına katlanamıyordum. Sanki diğer kimsede olmayan bir şey bende varmış da onu bulduğu için göğsünü kabartırmış gibi.
Dudaklarını alayla kıvırdığında bunun nedenini merak eden tarafım ona kulak kabarttı. "Sen de beni seyrediyorsun," Gözlerini kısıp önemli bir sır verirmiş gibi hafifçe bana yanaştı. "Yanında değil de yerde yattığım için rahatsız olduğun gecelerde mesela."
Gözlerimi devirip "Sabaha felçli kalksan yine de ağlamazdım," diye homurdanınca kaşlarını özenle kaldırdı. "Babamla uyumaya alışmışım, aynı onun gibi iri bir beden bulunca yanıma almadan duramadım." Bunu söylerken öyle katı ve öyle kararlı bakıyordum ki kendimden şüphe etme ihtimalimi çöpe attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palmira'nın Direnişi (+18)
Teen FictionGöğsümün içinde önüne damarlarımda dolanan kanlardan bariyer koymayı beceremediğim devasa bir ağrı yükseliyor. Kanımın kaynadığını hissediyorum, yağmura benzeyen gözlerimin öfkeyle parladığını... Titreyen ellerimde ölüm kokan kan izleri var, mezarlı...