30.Bölüm | Kafes'in Duvarları Buzdan

2.1K 104 155
                                    

Ne gelir elden düşünmek dışında,
Kış mevsimi çıkarıyor dilini kozasından,
İçimde yaz var diyor, içimde yaz
Kahkaha mı atsam, ağlasam mı
Ne gelir elden düşünmek dışında?

Soğuk mu uyuttu düşüncelerimi,
Yoksa uykuda mıyım gerçekten?
Saçlarını okşasam sonra vursam yüzüne
Ellerim titriyor ya da sarsılıyorum sinirden
Ne gelir elden düşünmek dışında?

***

Çirkin bir labirentin tam ortasındaydım, beni parmakla gösteren bilim insanları fare olduğum için herhangi bir hisse tabi olamayacağımı düşünüyorlardı. Haksız sayılmazlar, artık duygular babamın sesinden farksız geliyordu kulağıma; unutulmaya yüz tutmuş.

Gözlerimin ıslak olmasından yakınırdım hep, sahiden de hiç kurumazdı. Tam mutlu olacağım derken hayat adlı kervan yolcusu eski kumaş çantasından mutlaka çıkarılacak bir dert bulur, dilime zehir değdirmeden bırakmazdı yakamı. Hoş, alışmıştım artık. Eskisi kadar etkilenmiyordum. Hayatta yalnızca bir zaafım vardı benim, onun dışındakiler yüreğimin yakınından bile geçmeden hayalete dönüşüyordu.

Ama şimdi farklıydı, artık hatırlıyordum. Her şeyi. İnsanlar hatırlamak kelimesinin üzerinde iki dakikadan fazla düşünmemişlerdir. Kim bilir filozoflar bile onlarca kavram arasından seçmemiştir hatırı. Tanrı'nın cennetine ve cehennemine inanan tonla insan vardı yeryüzünde; oysa benim cennetim unutmaktı, cehennemim ise hatırlamak.

Bazı oğlan çocuklarının büyümesi için spesifik bir olaya ihtiyacı vardır. Ölüm, bir zorbalık hikayesi, belki aldatılmak ya da basit bir rezil olma sonrasında duyulan utanç... Fakat mutlaka yaşamalıdırlar bir şey, ancak öyle erişir ruhları olgunluğa. Baran ise Palmira'da isminin bile geçmesi yasak olan kadının rahminden çıktı, annesi daha çok ağladı doğan oğlundan. 15 yaşına bastı, daha olgundu benim babamdan. Okula gitti, arkadaş edindi, spor yaptı, beğendiği kadınlarla sevişti, işe girdi, sevdikleri öldü -bazılarını kafasında öldürdü; ama kimseyi içine davet etmedi. Kim bilir belki de ağladı, hiçbir omuz aramadı. Yaraları açıldı, yara bandı kullandı ama üstünü daima kapattı. Baran büyüdü ama kimsenin bunu gözünde büyütmesine izin vermedi.

9 yıl öncekiyle aynı yerdeydim, Akşın Ormanı'nda. Yanımda benim için kavga eden iki erkekten hiçbiri yoktu. Hoş, biri hep kalbimde öteki ise hep aklımdaydı ama bu ormanda değildiler. Kalbimdeki bende büyük bir yara açtı, sırtını döndü; ben de aklımdakinde büyük bir yara açtım, Beyaz Orman'ın karlı topraklarının üstüne kasıklarındaki kanı akıttım.

Çöktüğüm ağacın dibinden zorlukla kaldırdım kasım kasım kasılan bedenimi. Titriyordum soğuktan, üstüme doğru düzgün bir şey geçirmemiştim evden çıkarken. Zihnim bende çirkin etki bırakmış bütün anıları nasıl siliyorsa ellerim de kıyafetime yapışmış karları sildi. Şükürler olsun ki telefonum cebimdeydi. O da tenim gibi neredeyse buz tutacaktı ama üfleyerek ilk önce parmaklarımı sonra telefonu ısıttım. Sude'den Atakan'ın numarasını isterken kafamdan binbir türlü tilki geçiyordu, birinin de kuyruğu ötekine değmiyordu.

Sude sorgulamadan numarayı attı, ben de sorgulamadan numarayı tuşladım:

"Atakan Beyaz Orman'dayım, birkaç dakikaya gelmen lazım."

"Beyaz Orman ne anasını satayım?" diye homurdandı. Buranın eski isminin yalnızca Palmira'nın köklü aileleri tarafından bilindiğini unutmuştum. Bizim dilimize de Fatma Sultan'dan pelesenk olmuştu zaten.

"Akşın ormanı işte, Akşın."

"Ne alaka? Kafes'e bugün gideceğiz diye bir şey söylediğimi hatırlamıyorum."

Palmira'nın Direnişi (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin