Yoktu elleri yerine pençe ihtiyacı,
Gözleri buluyordu zaten ince detayları.
Yoktu gözleri yerine şahin bakışlara ihtiyacı,
Elleri yakalıyordu zaten zayıfları.Bölüm şarkısı, Little Mix-Power.
***
Çıplak avucumun altında inip kalkan gelişmemiş göğüslerinin hareketi sahne arkasından çocuğunun şarkı söyleyişini seyreden bir anneyi andırıyordu. Bir aynanın karşısına geçip yalnızca iki günde gözlerimin etrafında oluşmuş çizgileri, yorgunluk zerrelerini ve karışmış saçlarımı görmek istiyordum. Buna rağmen yetim başı kucağıma düşmüş kızı uyandırmadım. Sarı saçlarının arasına buğday tenli parmaklarımı sokarak onun nefes seslerini dinledim, gururlu bir anne misâli.
Yaklaşık bir saattir ağlaması kesilir diye bekliyordum ancak gözlerinde deryayı muhafaza eden küçük bir kızdan yaşının tükenmesini beklemek ne büyük yanılgı, asla durmadı. Ağladı, ağladıkça kayboldu cebinde kuruttuğu manolyası.
Ben kolay kolay pişmanlık yaşayan birisi değilimdir. Hep bir nedenim vardır yaptıklarımın, dünya üzerinde günahkârlıktan suçlanacak son insanımdır ama ilk kez diyebileceğim kadar nadir yaşanan anların birinde, vicdanım beni durmadan rahatsız ederken azabın varlığıyla tanışmıştım. Sıcaktı, yanaklarım ala dönmüştü oysa ellerim en az buz parçası kadar soğuktu.
Saçını okşamaya devam ettim. Böylesine sert mizaçlı bir şehrin ortasına açmış yumuşak ışıklı güneş misâli telleri ellerimin arasından kayıp düştü. Parlak gözleri açıldığında başımı eğip gülümsedim, hiç yadırgamadan kucağıma daha da sindi. Ufak bir bedeni vardı, benim gibi minyon bir kızın yanında bile tefecik görünecek kadar.
"Vera abla," diye fısıldadı kendi kendine, ismimi beğenmişti. "Gün yeni doğmaya başladı, ondan buradasın."
"Ben her zaman buradayım," dedim yorgun bir sesle. Bana ne oldu bilmiyorum, umutlarım elimden bir bir alınıyor gibi baygın duruyorum. "Günün doğmasına lüzum mu var?"
"Hava kararır ve herkes daima evlerine çekilir," diye söylendi kendi kendine. "Sadece köpekler kalır, bir de yıldızlar."
"Ya kediler?"
"Onlar nankör," dedi sarı kaşlarını çatarak. "Sana sarılırlar ama kendilerini sıcak tutmak için."
Saçlarının arasında gezintiye çıkan elim havada kaldı, tüm tepeleri aşıp yine de aşağı inmek istemeyen manzara hayranı bir sıcak hava balonu gibi. Küçücük kafasının içinde sıraya girmiş onlarca düşüncenin birini muhabbet kuşu yakalarcasına avucumun içine hapsettim. Düşüncesindeki yalnızlık elimin izine sindi, düşüncesindeki özlem göz pınarlarıma durmaksızın yaş taşımaya başladı.
"Peki ay, o neden kalmıyor?" diye sordum titrememesi için çaba sarf ettiğim güçsüz bir sesle.
"Ay dedenin ufacık merhameti olsaydı güneşin ışığını yansıtmak yerine ısısını yansıtırdı."
Şaşkınca, biraz da düşünerek yüzüne baktım. Çocuksu öfkesine, sıktığı parmaklarının bırakın gökyüzünü montumu bile içine zor sıkıştırışını seyrederek onun güzelliğine gülümsedim. Bazı gülümsemeler ucunda hayal kırıklığını taşırdı, bu kızın incecik belinin hayat yükünü taşımaktan bükülmesi gibi. Bu çocukların kızacak kimseleri yok ki. İnsanın anne-babasına öfkelenme fırsatının olması dahi meğer semâya açtığımız ellerimiz arasında duran bir şans tomurcuğuymuş. Onlara sorsan herkes haklı, sokağa terk eden babası da, bakmayı reddeden abisi de, ölüme koşan annesi de... Bir şehir haksız, bir memleket suçlu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palmira'nın Direnişi (+18)
Novela JuvenilGöğsümün içinde önüne damarlarımda dolanan kanlardan bariyer koymayı beceremediğim devasa bir ağrı yükseliyor. Kanımın kaynadığını hissediyorum, yağmura benzeyen gözlerimin öfkeyle parladığını... Titreyen ellerimde ölüm kokan kan izleri var, mezarlı...