27.Bölüm | Kalbe Eldivenle Dokunmak

1K 54 311
                                    

Sandı ki karanlığı sevme nedeni kötülük,
Günahın rengi siyah sandı.
Hiç sarılmamış ışığa,
İyilik kucağından taştı.

Bölüm şarkısı, Mircan Kaya - Çamlıbel'den Çıktım Yayan

***

Artık hayatın yalnızca iki dudak arasındaki kelâm, parmaklar arasında duran kalem, defterin üzerindeki satır, kalbin içindeki duygu olabileceğini anlamıştım. Artık hayatın üst üste dizilmiş anılara vuracağım bir tekmeyle yıkılabilecek kadar basit olduğunu anlamıştım. Bu bana ne kazandıracak, emin değilim fakat yine de içten içe hayatımda bir şeyin değişmesini diler gibiyim. Sanki bana çok yakın olan bir an var ve ben ona çekiliyorum, ellerimi boynuna dolayıp bacaklarımı beline sarıyorum, o âna tutunup kendimi hiç olmayacak hayallere değil de acı gerçeklere inandırıyorum.

Acı bir gerçek vardı, kalbim kırılmıştı.

Bazı insanlar vardır şaka ayağına yatıp size gerçekten sürekli olarak hakaret eder, zayıf karakteriniz yüzünden bu duruma alışırsınız, aslında hoş olmadığını bildiğiniz çirkin davranış artık o kişinin üzerinde emanet durmamaya başlar. Bazı yakınlarınız vardır hakaretleri iltifata dönüştüren, yabancı birisi söylese tepkili davranacağınız kelimeler o yakınınızın ağzında süslü görünür. Bazı uzaklarınız vardır tek bir cümlesiyle kalbinizi yatak odasında istenmeyen çirkin bir böceği ezer gibi aşağılayan, ruhunuzu cenin pozisyonuna sokup yanaklarınızı kırgınlıktan kızartan. Yakın kelimesini ne kadar nadir kullanıyorsam, uzak kelimesini de o kadar yakıştırıyordum bu adamın üzerine. O benim uzağımdı; kapanmayan mesafeleri kaba cümleleriyle uzatan, nadir bir elmas gibi hissedip beni buna inandıran ve aynı zamanda o elması yumruğunun içinde un ufak eden insandı.

Bana hakaret etmesi demek, bu şehrin sınırları içerisinde fazla düşünüp durmaktan tımarhaneye tıkılması gereken delilere dönüşmem demekti. Bana hakaret etmemeliydi; ilk önce hiç alışık olmadığım bu duruma nasıl adapte olacağımı öğrenmeye çalışır ancak daha sonra dişil özelliğimi bir palto misâli ruhumun omuzlarına geçirip ona karşı sahip olduğum bütün kini yöneltirdim. Sinirliydim, ona sinirlenirdim. Bu bir tehdit değil beni üzmemesi gerektiğini söyleyen zayıf bir duyuruydu. Buna dayanabilecek gücüm vardı fakat bende derin yaralar bırakacağı gerçeği silinmeyecekti. Aklım bazı gerçekleri silmekte dünya markası olsa da konu o olduğunda savunmasız kalırdı.

Yalnızca merak ediyordum, kalbimi bu kadar acıtmasına neden olan, aynı o lanet sene -benim zavallı sekizinci yaşım- gibi yalnızca bir gecede bakışlarının rengini değiştirip bana sırtını döndüren sebep neydi?

Güneşin gözlerimi yakmasını bekledim ama zannettiğim gibi olmadı, hava aydınlık değildi. Okul olduğunu daha yeni hatırlıyordum. Lacivert koltuğun üstünde serili duran zayıf bedenim, üstüme battaniye örten ise güçlü bakışlar. Yandaki tekli koltuğun üzerinde aldığı derin soluklar odanın atmosferini kaplayan sis bulutu gibi ilk birkaç saniye görüşümü kapladı. Parmaklarımla küçük bir çocuk gibi pınarlarımı ovalayıp ona daha dikkatli baktığımda sporunu daha yeni yaptığını anladım. Büyük kayıp, normalde bu kadar geçe kalmazdı.

"Günaydın," deyip tepkimi seyretti. Uyandığında huysuz olan kızlardan değildim ama dün gece ona söylediklerim alttan alınabilecek şeyler değil, aksine şu an burada oturmasını garip gösterebilecek cümlelerdi. Kendimi haksız bulmuyordum ama o bir dahaki sabah bana geceye tezat şekilde iyi davrandığında hatayı dönüp dolaşıp kendimde arayasım geliyordu.

Palmira'nın Direnişi (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin