Benim hayatım bir karambolden ibaretti. Benden önce gelen top nereye isterse oraya giderdim, işin kötüsü oyuncu istemediği sürece bulunduğum yeri terk edemezdim bile. Tahta bir çubuk tarafından itilmem gerekirdi her seferinde. Bağımsız bir zihinle, özgür bir fikirle adımımı atamazdım önümdeki dikenlerle dolu yola. Buna rağmen bir ruha sahip olduğumu söylediler. Köle veya özgür, kimin umurunda, sahiptim.
Yıllar önce sahip olduğum son şeyi de kaybedince içimde saklayıp durduğum yönümün zincirini açtım. Ruhumu kaybetmiştim, bu doğru, ancak hâlâ hatırladığım bazı şeyler vardı. Bölük pörçük, yarım yamalak anılar... Sağ tarafımdaki kişinin bana seslendiğini fakat sol taraftakini seçtiğimi hatırlıyordum. Her yer bembeyazken ve benim hâlâ hiçbir şeyden haberim yokken; vücudumun havada bir kuş gibi süzülüşünü, günün sonunda havale geçirecek kadar hasta olduğumu biliyordum. Ondan öncesi meçhul olabilirdi fakat sonrasını çok iyi biliyorum: ay ışığının geceyi terk etmesi, karanlık ve yalnızlık.
Yalnızca iki kelime yeterliydi soğuktan çatlamaya başlamış elimin tersiyle yanaklarımdaki gözyaşlarını sıyırıp karşımdaki adamın parlak gözlerine çatık kaşlarla bakmama. Bana seslendiği sıfatı duymuştum, artık kulaklarımdaki çınlamanın nedenini iyi biliyordum.
"Sen bana az önce ne dedin?" İşaret parmağımı göğsüne tutup sallamayı planladım ancak o benim bu küstah tavrımdan hızlı davranarak bileğimi kavrayıp hiç beklemediğim bir şekilde ters çevirdi. Çığlığım yıllar önce yaşamış bir kadının tozlu anılarını yerden kaldırdı, kaçmak istediğim bütün duygular aynı o toz zerrecikleri gibi saçıma tutundu. Göğsümün altında devinen kalbim yüzünden göğsüm titriyor, dudaklarımın arasından şeytanı bile cezbetmeye yetecek sıcak nefesler çıkıyordu. "Bana zarar verirsen bu yanına kâr kalmaz," diye fısıldadım acıyla. Bileğimi bırakması için her türlü hileyi yapardım. "Palmira'nın işleyişini iyi bilirim, emin ol başına büyük bela alırsın."
"Bak sen," deyip gülmeye başladığında dudaklarımı ısırdım. "Burayı Palmira mı sanıyorsun?"
"İsterse dünyanın ucu olsun..." Yüzümü buruşturup bileğimi ondan kurtarmaya çalıştım. "...beni rahat bırak, tamam mı? Daha reşit bile değilim!"
Bileğimi bırakıp parmağının ucuyla kafamı itti. "O küçük aklından ne geçiyor?" Dokunduğu yeri tutarak dudaklarımı araladığımda şaşırmıştım. "Sana zarar vermeyeceğim, yavru ceylan."
"Bunu vaat eden herkes günün sonunda canımı yakıyor," Nefesi yüzümü yalayıp geçiyordu, yüz hatları yabancı bir adama aitti ancak ben rahatsız olmadım. "Sana neden güveneyim ki?"
Üst dudağını bu açıdan cüretkâr duran bir havayla yukarı kıvırdığında henüz bu sabah deneyimlediğim tecrübe sayesinde onun tadını tahmin etmeye çalıştım. Dudakların bir tadı vardı, insanlar her tadı denememin ahlâksız bir davranış olduğunu düşündüklerinden elimde fazla seçenek yoktu ancak onun gülümseyen dudaklarına baktığımda dilimin ucunda bir tat beliriyordu: Ateşte harlanmış sıcacık bir doku, cezbedici çizgiler ve tehlikeli yakınlaşmalar... Bir kılıç tutuyordum, keskin tarafa yaklaştığımda Baran doğru olmadığını, hatta açıkça bir hata olduğunu söyledi. Şimdi kabzayla karşı karşıyaydım, öyleyse bu neden çok doğru hissettiriyordu?
"İnsanların bana güvenmelerini değil güvenmek zorunda kalmalarını sağlarım." Ona başımı kaldırarak baktığım için omurgasını hafifçe eğerek elini uzattı. "Geceyi burada geçirmeyi planlamıyorsan elimi tut."
Gözlerim eli ve yüzü arasında mekik dokudu. Ona tutunmak, bana yardım etmesine izin vermek gibi bir niyetim yoktu ancak etrafıma bakıyordum; bileğim burkulmuştu, yorgun ve mutsuzdum, saat geç olmuştu. Seçenekler yaratacak pozisyonda değildim hâliyle elimdeki en iyi seçeneği seçip sonuçlarına katlanmak üzere beklemeye başladım. Minik elimi onun büyük ellerinin arasına bıraktığımda aşağıdan kedi gibi bakan gözlerim onun yukarıdan kibirle bakan gözlerine tutundu. Bir direnişin serzenişi Tanrı'nın katman katman yarattığı gökyüzünde peyda oldu. Bana yardım ettiğini sanıyordu, oysa zehirli dilim çoktan kulağının arkasındaki noktaya temas etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palmira'nın Direnişi (+18)
Teen FictionGöğsümün içinde önüne damarlarımda dolanan kanlardan bariyer koymayı beceremediğim devasa bir ağrı yükseliyor. Kanımın kaynadığını hissediyorum, yağmura benzeyen gözlerimin öfkeyle parladığını... Titreyen ellerimde ölüm kokan kan izleri var, mezarlı...