Merhabalar
Öncelikle sizlerden çok çok özür diliyorum uzun bir ara oldu bir kaç haftadır bölümü veremedim ve sizide beklettim biliyorum ama hem yeni işe giriş hem de kısa bir süreye kadar orada internet olmaması beni engelleyen bir faktördü ama şimdilik her hangi bir sıkıntı yok. Diğer hikâyem KAÇAK'ada bölüm yetiştirmek zorunda kalınca malesef ki Oyun Bozan'a hiç zamanım kalmadı. Ama artık elimden geldiğince bölümleri yazıp atacağım. Tekrar beklettigim için affedin. Ve bölüm sizlerleMedyada bu bölüme özel bir afiş hazırladım.
NOT: Güzel yorum ve yıldızcıklarınızı unutmayın lütfen. Bunlar benim için yazmaya yönelik bir motivasyon :)
İYİ OKUMALAR :-)
-----------------------------------------------------------
8. BÖLÜM "Gül Kokun"Yusuf kapısında dikildiği kuyumcu dükkanının köşesinde altın görünümlü varaklı ve oymalı siyah ikili koltukta oturan kızın tepkilerini izliyordu. Açıkçası burada bulmayı umduğu son kişi bile değildi ama zaten onu hep ilginç yerlerde bulmuyormuydu. Ailecek tanışık olmaları Yusuf için büyük bir şans idi. Gördüğü kadarıyla kendi sevimli belasıyla küçük cadısı gayet iyi anlaşıyorlardı. Eee boşa dememişler, deli deliyi görünce sopasını ardına saklar diye. Bu iki küçük kaçıkta bir birlerini bulduğuna göre birilerinin başı fena halde derde girecekti anlaşılan. Küçük tatlı cadısı onun başını belaya sokmayı düşünüyorsa, Yusuf bu belaya bile bile gönüllü atlardı. Hala inanamıyordu! Bu kıza ciddi ciddi tutulmuştu.
"Oğlum hangi rüzgar attı sizi buraya" diye annesinin sorusuyla daldığı zümrüt yeşili gözlerden çekti bakışlarını. Ağzını açmıştı ki, Yılmaz ondan önce atladı.
"Sorma Zeynep teyzeciğim. Bizi buraya bir çöl ahusu attı!" Yusuf'un kızgın bakışlarının altında kıs kıs gülerken "Ah, pardon ya! Çöl rüzgarı diyecektim aslında. Ahu'da nerden aklıma geldiyse artık!.."diyerek sözlerini düzeltti, dostuna göz kırparak. Hala dudakları kıvrılmış, gülmemek için büyük çaba sarf ediyordu.
Aşk güzel şeydi de, inanmış olsaydı şayet. Kadınlara baktığında gördüğü tek şey güzellik ve keyifli vakit geçirmekti. İlgilendikleri bunlardı. Kendi anne ve babası gibi evlenipte çocuklarını bir köşeye atan ebeveynlerden olmaya hiç niyeti yoktu. Zaten aşık olunacak kadında göremiyordu etrafta. Bir kızıl belasıyla güzel vakit geçiriyordu. Onda da havuç kafayı sinir ettiğinden dolayı. Bu kızı 17 yaşından beri tanıyordu ve yıllar önce nasıl ona sevimli geliyorsa hala öyleydi. Büyüdüğü aşikardı. Güzeldi de üstelik ama Yılmaz asla kardeşim dediği bir adamın kız kardeşiyle sırf kendi zevki için bir kaç saat iyi vakit geçirecek kadar şerefsiz bir adam değildi. Sadece onu kızdırmak ve bundan büyük bir keyif almak onun için şimdilik yeterliydi.
Yusuf eğlendiği gözlerinin içinde gezen pırıltılardan anlaşılan Yılmaz'dan, kızgın bakışlarını çekip kendiyle konuşan annesine çevirdi. Bu serseriyle sonra nasılsa uğraşacaktı.
"Oğlum. Şermin hanımı hatırladın mı? Halit beyin eşi aynı zamanda senin liseden arkadaşın Kerem'inde annesi. Sen uzun yıllar yoktun belki hatırlamazsın" dedi annesi hem eski komşusunu tanıtıp hem de eğer oğlu hatırlamazsa Şermin hanıma mahcup olmamak adına açıklama gereği duydu. İki fonksiyonlu çalışıyordu beyni her anne gibi, evladını düşünürken, ileriyi de düşünüyordu.
Yusuf gülümseyerek kibar bir şekilde kadının elinini dudaklarına götürdü ve tam bir centilmen gibi öptü.
"Hatırlamaz olurmuyum hiç anneciğim. Nasılsınız Şermin hanım?" dedi Yusuf, aynı kibarlıkta.
Şermin hanım bu kibar ve yakışıklı genç adamdan daha o dakikada hoşlanmıştı. Ah, birde onun taş, toprak delisi kızı farketseydi ya! Göz ucuyla ona baktığında, onunda onlara taraf baksa da, çaktırmamaya özen gösterdiğini farketti. Buna memnun olmuştu. Karşısındaki genç adama dönüp gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OYUN BOZAN✔ Final Oldu ( İnatçı Aşıklar Serisi 1 )
Romance15.6.2017 Romantizm #8 #ÖneÇıkanlarda İki inatçı, asi ruh; Huysuz, oyunbaz acayip yaramaz tatlı bir cadı. İşkolik, inat mı inat, kıskanç bir adam. Aynı köprüde karşı karşıya gelen iki inatçı keçi... Bir evin son tekne kazıntısı, şımarık Ahu. K...