Merhabalar
Sonunda ikinci bölümümüzde geldi. Ama sanırım bu hikayem KAÇAK kadar sevilmedi mi ne? okunma sayısına çok takılmıyorum ama lütfen beğendiyseniz YORUM ve OYLARI ( VOTE ) UNUTMAYALIM LÜTFEN! Bu benim için önemli çünkü beğenilerinizi ancak böyle anlayabilirim ve bu yazma şevkimi kamçılayan bir unsur.
Medyada yine kahramanlarımız var.
İYİ OKUMALAR :)
----
2. Bölüm "Su Perisi"
Yeni bir güne uyanmıştı her iki çiftlikte. Erkenden kalkılmış, günaydınlar edilmiş ve kahvaltılar yapılmıştı her iki çiftliktede. Yusuf her gün yaptığı rutinini yapmak için kahvaltıdan sonra bir saat kadar at gezintisi için çitfliğin sınırları içinde atı fırtına'yla gezintiye çıkmıştı. Geçtiği yollarda tarlalarına bakmayıda ihmal etmiyordu. Yaz ayları sıcağını iyice belli ediyordu artık, bir yandan akdenizin kavurucu sıcağıyla boğuşurken diğer taraftan deniz havası soluyordu. Bulundukları yerle deniz arası sadece 2 kilometre mesafedeydi arada atıyla yada arabasıyla sahile iner uzun uzun denizi seyre dalardı, huzur veriyordu bu güzel manzara ona. Atını bu kez Hazerbeyoğlu topraklarının da sınırları içinde olan yemyeşil ağaçlarla dolu, çayırlıkta yabani çiçeklerin yetiştiği dere kanarına yönlendirdi. Uzun zaman olmuştu dereye gitmeyeli oysa küçükken ne çok giderdi, yaptığı kağıttan gemileri yüzdürürdü derede. Birden aklına gelince ceplerini karıştırdı ama malesef kağıt namına paradan başka bir şey yoktu eh! bu seferlik sadece izlemekle yetinirdi oda ama ilk fırsatta eski hatıraları yad etmek adına kağıt gemileriyle gelecekti dereye.
Melek Ahu kahvaltıdan hemen sonra annesine yakalanmamak adına bin bir türlü takla atmış ve sonunda atı Asi'yle çiftlikten firar etmeyi başarmıştı. Eğer annesi Şermin'e yakalansaydı işte o zaman işi vahimdi. Yahu! kadın laftan sözden anlamıyorduki? Neymiş? iki gün sonra misafirler gelecekmiş, kendine biraz bakmalıymış, bu kafayla giderse evde kalması içten bile değilmiş falan da falan. Sanki evlenmeye çok meraklıymış gibi sabah sabah yine vaazını vermişti Şermin sultan. Eh! madem görücülerde gelecekti o zaman gelecekleri varsa görecekleri de vardı. Kafa dinlemek adına yine her zamanki yerine kaçmış ayaklarını derenin serin sularına daldırmış, kollarıyla yerden destek alarak başını güneşe çevirip keyif yapıyordu gözleri kapalı.
Yusuf atı Fırtına'yla uzun zamandır gelmediği dere kanarına yakın çayıra gelmiş ve huzur bulduğu yemyeşil manzaranın tadını çıkarıyordu. Fırtınadan indi ve atın ağzındaki gemin ipinden tutarak gölge bir yerdeki orta kalın bir dala bağladı böylece o derenin keyfini çıkarırken Fırtına'da yemyeşil taze otlarla karnını doyurabilirdi. Yavaş adımlarla dereye doğru adımlarken bir yandan da temiz havayı ciğerlerine dolduruyordu. Yurt dışında eğitimini tamamlamıştı ve bu yüzden 5 sene kadar Amerika'da bulunmuştu. Amerika'da bir çok şehri gezmiş ve özellikle yazın fırsat buldukça bir çok Avrupa şehrini gezmişti. Tarihe merakı vardı ve özelliklede tarihi şehirleri gezmişti. İş dolayısıyla gittiği zamanlarda oluyordu elbet. İş yüzünden bir ara sık sık İstanbul'ada gitmiş hatta Fakulteden mezun olduktan sonra İstanbul'da mesleğini icra etmeyi bile düşünmüş bu yüzden orda bir ev satın almıştı hatta. Ama daha sonra babasının rahatsızlığı ve peşinden gelen ölümü onun kararından vazgeçmesine sebep olmuş ve oda soluğu çok sevdiği memleketinde almıştı. Pişman değildi verdiği kararlardan, seviyordu memleketini, topraklarını İstanbul'da iş için bulunsa bile önünde sonunda yine buraya döneceğini biliyordu. Yaşamak istediği yer burasıydı, hem bu temiz havayı, gözlere bayram yemyeşil doğayı, içmeye doyamadığı tertemiz, şifalı suları ne İstanbul'da ne de gittiği o metropollerde bulabilirdi. Memleket gibisi varmıydı be!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OYUN BOZAN✔ Final Oldu ( İnatçı Aşıklar Serisi 1 )
Romance15.6.2017 Romantizm #8 #ÖneÇıkanlarda İki inatçı, asi ruh; Huysuz, oyunbaz acayip yaramaz tatlı bir cadı. İşkolik, inat mı inat, kıskanç bir adam. Aynı köprüde karşı karşıya gelen iki inatçı keçi... Bir evin son tekne kazıntısı, şımarık Ahu. K...