"Ahh, Bright lütfen gel artık. Dayanacak gücüm kalmadı. Ahh!" diye yalvararak inliyordun kollarımda.
Seks kartlarımı kullanıyordum bugün. Doğum günümün üzerinden epey geçmiş olmasına rağmen ben arada sırada hediyemi kullanıyordum.
Bugün de okula gitmeden önce sevişmek istemiştim. Şansıma da sabah seksi çıkmıştı. Bugün şanslı günümdü sanırım.
Sevişmemiz bitip de beraber duş alarak hızla evden çıkmıştık. Yolda bana söylenip duruyordun. "Senin yüzünden geç kalacağım." Seviyordum bu kızgın hallerini.
Okulda günümüz monoton geçmişti. Bir dersten çıkıp başka bir derse girmiştik. Geç saatlere kadar tiyatro provan vardı. Büyük gösteriye az kalmıştı, o yüzden de çalışmalar sıklaşmıştı.
Seni beklemek istedim ama eve gitmem için ısrar edip durdun. Arkadaşlarınla dönebileceğini söyledin. İstemeye istemeye de olsa eve gittim. En azından sana yiyecek bir şeyler hazırlar, yorgunluğunu bir nebzede olsa hafifletebilirdim.
Sevdiğin yemeklerden hazırlamış, masayı donatmıştım. Saat geç olmuş, hala gelmemiştin. Bitmemiş miydi provalar acaba daha? Şansımı deneyip telefonunu aradım. Açan olmadı, demek ki hala devam ediyordun çalışmaya.
Sabırla beklemeye koyuldum ama masadaki yemekler de bir yandan soğumaya başlamıştı. Aradan neredeyse bir saat geçmişti. Şimdiye çoktan çıkmış olman gerekirdi. Neden beni aramıyordun? Tekrar aradım seni. Uzun çalışların sonunda nihayet açtın telefonu.
Başka biri açtı telefonunu, tanımıyordum bu kişiyi.
"Alo. Win Metawin'i aramıştım ama."
"Bu telefonun sahibi şu an hastanemizde bulunmaktadır. Kendisi yaralanmış eğer tanıyorsanız lütfen ailesine ulaşır mısınız?"
Telefon parmaklarımın arasından kayıp düşmüştü. Neler oluyordu? Neler diyordu telefonun diğer ucundaki kişi. "Hangi hastane?" dedim titreyen sesimle.
Yeri öğrenince fırladım evden. Tüm yol boyunca dua ediyordum Tanrıya. "Lütfen Tanrım lütfen ona bir şey olmasın. Lütfen!"
Hastaneye varınca girişteki resepsiyondan kaldığın odayı sordum. Asansör doluydu, ben de merdivenleri ikişer ikişer çıkmaya başladım. Bir an önce yanına gelmek istiyordum.
Bulunduğun kata varınca 22 numaralı odayı aramaya koyuldum. Nihayetinde kapının önüne gelince derin bir nefes alarak kapıyı açtım. Gördüğüm manzara karşısında donakalmıştım.
Ağzın, yüzün kan ve çürük içindeydi. Kaşında ve dudağının kenarında yarıklar vardı. Burnunda tampon. Tanrım ne olmuştu sana böyle?
Hemen yanına koşup, yanıbaşına diz çöktüm. O kadar kötü durumdaydım ki nefes dahi alamıyor, konuşamıyordum. Gözlerim dolmuş, ağlamak üzereydim. Boğazıma bir yumru oturmuştu seni öyle görünce. Kalbim sızlıyordu. Yaşadığım en korkunç andı bu benim için.
"Tamam sakin ol ben iyiyim." diyordun. Sesin kalın ve boğuk çıkıyordu.
"Ne oldu?" diyebildim sadece.
"Saldırıya uğramış. Büyük ihtimal soygun." dedi tepende dikilen polis. O konuşunca fark etmiştim odada yanımızda olduğunu. Elinde tutanak vardı, ifadeni alıyordu belli ki.
Gözlerimi belertmiştim, şaşırıyordum bu duruma. Cidden neler oluyordu?
"Eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?" diye sana sordu polis.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Firgun (+18) || BrightWin✔️
FanfictionFirgun ne demek bilir misin sevgilim? İbranice birisini gerçekten çok sevdiğiniz için duyulan sevinç ve o sevincin içinde bencillik bulundurmamak. İşte öyle sevdim ben seni. Tüm benliğimle... Kendimden vazgeçerek... Aşka inancımın olmadığı zamanda b...