22. Bölüm Sessizlik

597 51 12
                                    

Tüm kötü günler geride kalmıştı. Eski neşemize kavuşmuştuk tekrardan. Yine birbirimizin kollarında huzuru bulmuştuk.

Babamdan o günden sonra bir daha ses çıkmamıştı ama yine de ne yapacağı belli olmaz diye sürekli yanındaydım. Bir an olsun yalnız bırakıyordum seni. 

Derslerimiz sıklaşmış, sınavlara bir ay kalmıştı. Ama ondan önce tiyatro gösterisinin son provalarını yapıyordunuz. Bir hafta sonra gösteri vardı. Çok heyecanlıydın. Erkek başroldün. Aşkı için fedakarlık yapan bir adamı canlandırıyordun.

Günler birbirini kovalarken heyecanın daha da artıyordu. Gösteriden önceki gün sevişmek istemiştim seninle. 

Beni geri çevirmiştin. Kendini yoramazmışsın, yoksa sahnede performansın düşermiş falan filan. Zırvalık hepsi, ben seninle sevişmek istiyordum ama.

Bütün cazibemi kullanmama rağmen ikna edememiştim seni bir türlü. O zaman sana masaj yapacaktım rahatlaman için. Şüpheyle bakıyordun bu teklifime.

"Kötü bir niyetim yok yemin ederim. Rahatlaman için sana masaj yapacağım" dedim, içimdeki umut kırıntılarıyla. 

Çıplak sırtına masaj yaparken belki bir yerlerini uyandırırım diye düşünürken sen çoktan gevşeyip uyuyakalmıştın. Gerçekten mi? Ah kahretsin.

Güneşin doğuşuyla telaşın tekrar başladı. Son provalar, kostümler, dekorlar, makyajlar... 

Beni kulis arkasından kovalamıştın kafanı karıştırdığım için. Halbuki ağzımı bile açmamıştım sadece bir köşede duruyordum.

Ben de salona geçtim. Henüz gelen çok kişi yoktu. Önlerden seni rahat görebileceğim bir koltuğa oturdum. Yanımdaki koltukları da ayırdım, bizim çocuklar için. Bugün hepimiz senin için burada olacaktık. Mike ve Sam geldiler önce. Yerlerine yerleştiler. 

Gösterinin başlamasına yarım saatten fazla bir süre vardı daha. Film, Love ve Dew de geldiler sırayla.

Dew ve Film el ele tutuşuyorlardı. Hangi ara sevgili olmuşlardı. Bayağı dedikodu birikmiş anlaşılan. İnsan içine tekrar karışmalıydım. Son zamanlarda tüm işim gücüm sen olmuştun çünkü.

İnsanlar yavaş yavaş geliyor, koltuklar dolmaya başlıyordu. Uzaktan gördüm Frank'i. Arka taraflarda bir yere oturmuştu. Beni görünce başıyla selam verdi, ben de başımla karşılık verdim. Artık nefret etmiyordum ondan.

Gösterinin başlayacağı saat gelince ışıklar söndü. İnsanlar sessizleşti, tüm dikkatler büyük kırmızı perdedeydi.

Ağır ağır açıldı perde. Sahneye birden ışık verildi. Başın önünde tek başına duruyordun sahnede. Üzerinde beyaz bir pantolon ve uzun bol beyaz bir gömlek vardı.

Çok güzeldin. Benim sevgilimdin. Gururumdun.

Repliklerini söylemenle birlikte oyun sahnesi başlamış oldu. Defalarca izlemiştim seni provalarda ama sahneye çıkıp da kostümle ve makyajla görünce daha bir gururlandım, sahnede harika duruyordun. Performansın muhteşemdi. Işık saçıyorsun etrafına. Gözümü senden alıp da başkalarına bakamıyorum bile.

Aşkını özgürce yaşayamayan birini canlandırıyordun. Hayat size adil davranmıyor, sen de aşkından vazgeçmek zorunda kalıyordun. Ağlamaya başlamıştın sevgilinden ayrılırken.

Hayranlıkla izliyordum seni. Karşındaki kızı kıskanmıştım. Rol bile olsa başkasına aşkla bakmandan hoşlanmamıştım.

Oyunun sonuna yani sevgilinden ayrılacağın kısma gelinmiştin artık. Sevgilinin karşısına geçip gözlerine baka baka repliklerini söylemiştin.

    "Eskiden dünyanın en güzel

    yeri senin yanındı.

    Ama artık bir zindan benim için.

    Kalamam daha fazla buralarda.

    Özgür bırakıyorum kendimi.

    Ruhlarımız tekrar kavuşana kadar

    Elveda sevgilim." 

Sahne kararmış, oyun bitmişti. Bir alkış tufanı koptu. Ayağa kalkıp alkışlıyordum. Bizimkiler de ayağa kalkmışlardı.

Işıklar tekrar açıldığında utanmış ama gururlu ifadenle duruyordun sahnede. Diğer oyuncularla beraber el ele tutuşup selam veriyordunuz seyircilere.

Islık çalıyor, alkış tutuyordum. Bana bakıp gülümsedin. Ayakta alkışlıyordum benim harika ötesi, yetenekli sevgilimi.

Perde kapandığı zaman çiçeklerimi de yanıma alıp kulisin yolunu tuttum. Yanına gelip seni kutladım. Beyaz gülleri sevinçle kabul ettin. Yüzünde güller açıyordu bugün senin günündü.

Seni öpüp tebrik üstüne tebrik ediyordum. Sahnedeki şahaneliğine iltifatlar yağdırıyordum, kızardın, şımardın ama hoşuna gidiyordu söylediklerim.

"Acaba üzerindeki kıyafeti bir geceliğine almana izin verirler mi?" diye sordum kulağına fısıldayarak. Anlamamıştın, sebebini sordun. Pis pis sırıtınca jeton düşmüştü. Omzuma yumruk atmıştın.

Başarını kutlamak için hep beraber içmeye gittik. Eğleniyorduk sana iltifatlar ediyorduk. Seni öpüp duruyordum, hafif çakırkeyifliğimle.

"Bu gece kalkan tüm kadehler benim yetenekli, harika, zeki, yakışıklı sevgilime..."

"Kapa çeneni."

Eve geldiğimizde kendimi direkt yatağa attım. O kadar yorulmuştum ki direkt uyumak istiyordum. Kafam da güzeldi üstelik. Bu gece iyi bir uyku çekecektim belli.

İçerde bir şeylerle uğraşıyordun. Yorucu bir gün olmuştu ikimiz için de. Neden hala gelip yanıma uzanmıyordun ki? Sen olmadan uyumak istemiyordum. O sırada çıktın banyodan. Karşımda dikiliyordun. Başımı kaldırıp bakmamla şoka uğramam bir olmuştu. 

Sahnede giydiğin beyaz kıyafetini giymiştin. Tüm yorgunluğum gitmişti. Uykum zaten daha da uğramazdı bu gece yanıma. Bana doğru gelip üzerime çıktın.

"İstediğiniz buydu değil mi Bright bey?"

"İnanın bana beni daha fazla mutlu edemezdiniz Win bey."

O gece kaç kez sevmiştik bilmiyorum. Bildiğim tek şey beyazın sana gerçekten çok yakıştığıydı.

 Bildiğim tek şey beyazın sana gerçekten çok yakıştığıydı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Firgun (+18) || BrightWin✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin