ÖZEL BÖLÜM 1

542 42 66
                                    

"Seni çok seviyorum Win. Seni asla bırakmayacağım."

Bu sözleri söyleyen o muydu gerçekten de? Her şey benim hayal ürünüm müydü yoksa? Ne oldu da onsuz bir hayata adım atıyordum şimdi? Bu hale nasıl gelmiştik biz?

Asla ayrılmayacağımızı, her şeyi beraber göğüsleyip yan yana duracağımızı, hep birbirimizi büyük bir aşkla seveceğimizi düşünürken nasıl oldu da şimdi tek başıma yeni taşındığım evimdeki tekli koltukta oturur vaziyette, geçmişi düşünüp kahroluyordum.

Geçmişin güzellikleri bile insanın canını bu kadar yakar mıydı? Çok özlüyordum onu, beni seven kalbini... Neden beni artık sevmiyorsun Bright? Ben bu kadar acılar içindeyken neden yanımda değilsin? Aşkla bakan gözlerine alıştırdıktan sonra neden ellerini çektin üstümden? Ne zaman beni sevmekten vazgeçtin?

Boğuluyordum... Onun yokluğu o kadar büyük bir boşluk yaratmıştı ki içimde, nefes alırken bile canım yanıyor, boğazım düğümleniyordu. Ona bu kadar muhtaçken, yokluğuna nasıl alışacaktım ben şimdi?

"Baba, biz hazırız."

Kızımın sesiyle beraber düşüncelerimden kopup, gerçekliğe dönmüştüm. Artık o yoksa da, yaşamak için başka sebeplerim vardı... Dünyadaki herkesten ve her şeyden daha çok sevdiğim iki çocuğum vardı... Çocuklarımız vardı... O yoktu bir tek...

"Geliyorum aşkım, sen odana geç Bentley ile yatın, hemen geliyorum ben de arkandan."

Sessizce arkasını dönüp giden kızımın arkasından bakıyordum öylece. Bu küçücük yaşlarına rağmen babalarının arasında bir sorun olduğunu anlıyor, ufacık omuzlarını hüzünle düşürüyorlardı. Kendime çok kızıyordum bu yüzden de, ama en çok ona... Bizi bu hale getiren onaydı kırgınlığım.

Toparlanmam lazımdı, madem bir karar almıştım bunu tek başıma da olsa başaracaktım. Çocuklarıma sarılıp tüm acılarıma merhem sürecektim.

İçimdeki karanlık kadar ışıksız odamdaki koltuktan kalkarak, ikizlerin odasına gitmek için yola koyuldum. Odaya varana kadar ortalıkta öylece duran, içlerinin bir an önce boşaltılmasını bekleyen bir iki koliye ayağım takılmıştı. Işığı açmalıydım, salak ben. İlk boş vaktimde bir an önce halletmeliydim bu işi. Taşınalı 1 haftadan fazla olmuştu ama elim hala kolileri boşaltmaya gitmemişti. Sanki bir şeyi bekliyor gibiydim... İçimde asla gerçekleşmeyeceğini bildiğim ama yine de ummaktan bir türlü vazgeçemediğim umut kırıntıları vardı.

"Aferin size, güzel güzel dişlerinizi fırçalayıp, pijamalarınızı giymişsiniz. Ödül olarak hangi masalı okumamı istersiniz bakalım?"

Kocaman yatağa yanyana yatan ikizlerimin yanlarına yaklaşıp, mis gibi kokan alınlarına birer öpücük kondurarak başuçlarına oturdum.

"Başbelası ve yakışıklı prens." dediler ikisi de hep bir ağızdan. Kıkır kıkır gülüyorlardı. En sevdikleri masaldı babalarının hikayeleri. Şimdi ise benim içim acıyordu nasıl tanıştığımızı, aşkımızı anlatırken.

"Sıkılmadınız mı bu hikayeden? Hadi bu gece de başka bir masal anlatayım size."

"Olmaz. Biz onu istiyoruz. Bize babamla nasıl tanıştığınızı anlat." Kaşlarını düşürmüş Cartier'a nasıl karşı koyabilirdi ki yüreğim. Ben de isteklerine uyarak onların istediği, artık sadece masallarda kalmış aşkı anlatmaya başladım.

"Bir varmış bir yokmuş... Ülkenin birinde çok yakışıklı ama bir o kadar da sert mizaçlı bir prens varmış. Bu prens hiç kimseyi sevmez, hep kendini çok üstün görür, kimseleri beğenmezmiş... Aşka inanmaz, aşık olanları cezalandırırmış. Ta ki bir gün gerçek aşkıyla karşılaşana kadar........"

Firgun (+18) || BrightWin✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin