'yüksekten mi yoksa düşmekten mi,
kalmaktan mı yoksa gitmekten mi,
korkarsın?'•
Genç kız telefonuna bakıp yürümeye devam ederken kafası çok doluydu. Eli 'engeli kaldır' butonunda gidip geliyordu.
Ne kadar bunla uğraşmak istemese de kendini bilinmeyeni düşünmekten alıkoyamıyordu. Belki de dün yazdıklarındandır, diye düşündü. Belki de o kadar etkilenmişti ki vazgeçemiyordu. Çünkü o yazılar yalan ve boş olamayacak kadar derin hissettirmişti ona.
Daha önce de sevgilileri olmuştu, sevdiğini düşündüğü insanlar olmuştu. Sorun olan kısım, o cümleleri okurken hızlanan kalbini daha önce hiç öyle hissetmemişti.
Ve bu aptal oyuna, kalbinin daha aptal tepkiler vermesi onu çok sinir etmişti.
Dakikalardır bakıştığı telefonunu hiçbir şey yapmadan kapatıp cebine attı. Kafasını kaldırdığında aniden gördüğü bedenle dengesini kaybedip sendeledi ve istemsizce karşısındakinin beline tutundu.
Karşısındaki kadının da ondan bir farkı yoktu. Bir eli genç kızın belindeki elinin üstündeydi, bir eli ise kızın kolunu tutuyordu. Gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. Ne kadar yakın olduklarını bile fark edemediği bir şaşkınlıktı bu.
"H-hocam, ben ö-özür dilerim. Görmedim sizi."
Balın, kızın sesiyle şaşkınlığından kurtulurken bu sefer de yakınlıklarının heyecanına kapılmıştı. Şampuanının kokusunu alabiliyor, gözlerini kapatıp tadını çıkarmamaya direniyordu.
Parmaklarının altındaki yumuşak tenini okşamamaya da direniyordu tabii.
Cemre ise cevap vermesini beklerken kadının yüzünü inceliyordu. Kocaman açılmış ela gözleri, beyaz teni, hafif sarışın olmasına rağmen sarıya boyanmış saçları... Saçı boya olmasına rağmen doğal ve çok güzel duruyordu.
Okulun öğretmenleri genç olduğu için erkek ve kadın fark etmeksizin hemen hemen hepsinin gideri vardı.
Ama Balın Hoca, kesinlikle aralarında parlayan ve seçilen kişiydi.
Cemre'nin gözleri kadının dudaklarına kayarken ne yaptığını sorguladı. Kendine gelmesi gerekiyordu.
Bu aptalcaydı.
"Hocam, iyi misiniz? Çok mu sert çarptım? Çok sert çarptım değil mi? Ya ben özür dilerim, kusura bakmayın lütfen. Dalgındım görmemişim. Ayrıca sınava da yetişmeye çalışıyordum. Çünkü biliyorsunuz akbaba gibi dolaşmaya başlamıştır biri şimdi. Sonra tırnaklarını geçiriyo-"
Balın'a onu dinlemek bir hayalde dolaşmak gibi gelse de sözünü kesti. Çünkü bunu dakikalarca sürdürebileceğini biliyordu, onu tanıyordu.
"Sus, Cemre. Motorun soğusun, Cemre. Sus, Cemre."
Genç kız, kadına gülümseyip ellerini belinden çekti ve geri çekildi.
Balın hissettiği büyük boşluğa içinden küfretmişti.
Sanki elleri, onun beli için yaratılmıştı ve onların yeri orasıydı.
"Neden dalgındın?"
"Nereye dalgındım?"
Cemre aniden gelen soruyla şaşırıp garip bir cevap verirken Balın daha çok gülümsedi.
"Dalgındım görmemişim, dedin ya. Onu diyorum. Neden dalgındın? Bir sorun mu var?"
Cemre çantasının kollarını sıktı ve bakışlarını yere çevirdi.
Diyemezdi ki, bir mesaj kutusuyla savaştığını, ona daldığını. Kendisine bile diyemiyordu.
"Yok, sınavı düşünüyordum sanırım. Neyse geç kalıyorum. İyi dersler size, görüşürüz"
Genç kız hızlıca sınıfına ilerlerken Balın arkasından sırıtarak bakıyordu.
Belki de bilinmeyene dalmıştır, diye düşündü.
Ve bir kez daha kendine hak verdi.
Bu bir savaştı ve çoktan başlamıştı.•
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yanlış? (g x g)
Romanceöğretmenxöğrenci textingimsi Bilinmeyen: -Cemre, sana çıkan tek yolumu kapatma lütfen. -Sana beslediğim duygularda boğuluyorum. -Garip kısım ise bazen bu durumda mutluluğu buluyorum, canımı yakmıyor. -Beynim utançla beni cezalandırırken o duyguları...