۷

4.2K 308 54
                                    

'her yere dağıldı parçalarım
bir de gökyüzüm ağladı.'

"Hadi ama!"

Cemre kafasına yediği darbeyle susmak zorunda kalmıştı. Hızla kafasını darbenin geldiği yere çevirdiğinde Hazal'ın delici bakışlarıyla karşılaştı.

"Salak mısın kızım sen? Niye bağırıyorsun, soru çözüyoruz şurada."

Cemre onu umursamayıp başını geri telefona eğdi. Bilinmeyenin cevabını hiç sevmemişti.

Hazal, genç kızın elindeki kahveyi alıp içtiğinde tepki vermemesine şaşırdı. Kıyametleri koparması, yıldırımların inmesi gerekirdi. Arkadaşına şüpheyle baktı.

"Bir şeyler var sende. Neye bakıyorsun?"

Cemre kafasını kaldırdığında bir süre bakıştılar. Bu olayı büyütmek istemiyordu ama kendi kendine de halledemiyordu.

Engelleyip gidemiyordu.

Cevap verip onu bulamıyordu.

Elinden sadece onunla konuşmaya devam etmek ve bu aptal heyecanı örtbas etmek geliyordu.

"Sapık yaptım kendime. Okuldan sanırım."

Baştan her şeyi anlatıp arkadaşının gereksiz tepkilerine göz devirdi.

"Kesin Adsay bak. Annene sulanıyor ya kaleyi içten fethetmeye çalışıyor."

Bu sefer kafasına darbe yiyen Hazal olmuştu.

"Anneme sulanıyor ne aptal. Hiç garip değilmiş gibi aklıma bu gelecek hep senin yüzünden."

"Yalan mı, neyse bu konuyu konuşmama kararı almıştık. Adam Osmanlı'yı anlatırken aklımda annenle halvet sahneleri oluşuyor."

Bu sefer kafası daha sert bir şekilde sallanmıştı. Hazal, acıyan kafasını ovuşturup son gelen mesaja bakmaya çalıştı.

"Annenle mi tanışıyormuş?"

Cemre kafasını aşağı yukarı sallayınca önündeki kitabı kapatıp ona döndü. Zaten hiçbir şey çözemiyordu.

"Anneni okuldaki herkes tanıyor, Cemre. Kadın senden daha çok geliyor."

"Benim de sulandığım kişi burada olsa ben de o kadar gelirdim."

Söylediği kelimeyi fark edip yüzünü buruştururken Hazal ise sesli bir şekilde gülüyordu.

Ders zili çaldığında Cemre mesaj yazmaya başladı.

Cemre:

Annemle bu okuldaki her insan, her varlık tanışıyor.

Kapıdaki kediler bile.

Hile bu.

Cemre telefonunu kilitlediğinde Hazal ile göz göze geldi.

"Senden büyükse, mezunlardan biri mi acaba?"

Genç kız kafasını 'bilmiyorum' şeklinde sallayıp duvara yaslandı. Ders Edebiyattı. Yani Balın'ın dersiydi.

Dersten sıkılsa da Balın'ı ders anlatırken heyecanlı ve hızlı bir şekilde konuşmasını dinlemek, vücudunu izlemek çok zevkliydi. Sabırsızca bekliyordu.

"Mezunlardan olduğunu düşünmüyorum. Onlar ders çalışmaktan ve kömürlü tren gibi sigara içmekten başka bir şey yapmıyorlar genelde."

Cemre de ona hak veriyordu. Zaten sorun da buydu. Okulda ondan büyük kimsenin bunu yapacağını düşünmüyordu çünkü mezunların ve iki yıl büyüklerin hepsi ya çok maldı ya da tek dertleri barajı geçip polis olmaktı.

Özel bir okul olduğu için on ikinci sınıflardan daha üst sınıflar vardı. Cemre, bir yıl sınıfta kaldığı için on dokuz yaşında olmasına rağmen on ikinci sınıftı.

"O zaman tek seçenek Adsay."

O sırada Balın tüm ihtişamıyla sınıfa girdiğinde genç kız o kadar dalmıştı ki telefonuna gelen mesajı fark etmemişti.

Balın sınıfın yavşaklarıyla-yani sınıfın yarısından çoğuyla-konuşurken Cemre telefonunda yanan ışığı fark etti.

Bilinmeyen:

Bilgi istedin ve verdim.

Yeterli değilse bir soru daha cevaplaman gerekecek.

Bu arada beyaz sana çok yakışıyor.

Diğer her renk gibi.

Cemre gözlerini üstündeki beyaz tişörtten çekip etrafta gezdirdi.

Bu son dersleriydi ve bu saate kadar elbet sınıftan çıkmıştı.

Cevap vermeyip telefonunu kapattı.

İltifatlara cevap vermeyi hiç sevmezdi.

Kitaplarını çıkarırken Hazal'ın birden ona dönen kafasıyla irkildi.

"Siktir, ya öğretmenlerden biriyse?"

yorum azlığı beni üzüyo🥺🥺

Yanlış? (g x g)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin