33

1.2K 116 16
                                    

   Pek anlamı olmayan sohbetlerle arşınladık bir dünya yolu, nasıl geçti anlamamıştım bile. Altmışlı yaşlarının başında olan bir adamla ne paylaşabilirim ki düşüncesi daha konuşmaya başlar başlamaz kafamdan uçmuştu, yerini bu zamana kadar nerelerdeydi bu adama bırakarak.

   Kendi başıma kaldığım zamanları saymazsak uzun zaman sonra tanıştığım ilk insandı bu seyrek saçlı adam. Egemen ve Ilgazlardan sonra hayatıma yeni birisi girmemişti, girenlerle de çok başarılı ilişkiler kuramamıştık ama bugün şeytanın bacağını kırmıştım. Hiç beklemediğim bir anda, hiç tanımadığım bir adamla sıradan konuları bile birbirimizi anlıyor gibi konuşuyorduk. Kim bilir belki başka bir hayattan tanışıyorduk.

   Sahilden ayrıldığımızdan beri hiç durmadan konuşuyor; bazen balıklardan, bazen denizden, biraz da hayattan bahsediyorduk. O ilerliyor bense nereye gittiğimize bile bakmadan onu takip ediyordum. Hava iyice kararmıştı, İstanbul'un çoğu gecenin aksine sessiz olan sokaklarından geçiyorduk. Bir köşeye yaklaştığımızda son yarım saatin aksine bize yine kalabalık yüzünü gösteren bir uğultu duyuldu. O köşeden dönmemizin ardından uzun zamandır karanlık olan sokağı aydınlatan ışıklı tabelalar gözlerimi aldı. Uzaktan anladığım kadarıyla Bir meyhaneye gelmiştik, hatta birkaç tanesine. Şaşırmamıştım, yaşına göre hafif hafif ağarmış sakallarının tam aksine yaşından büyük duran kırışıklıkları tam buranın adamı olduğunu gösteriyordu.

         "İnsan en iyi burada anlatır." dediğinde iyice yaklaştığımız mekanın kapısına baktım. Sokağı aydınlatan ışıkların çok küçük bir kısmı buraya aitti. Çevresindeki mekanların aksine daha eski ve buna bağlı olarak geri kalmış görünüyordu ama buna rağmen, önü en kalabalık olan meyhane burasıydı. İçeriye girdiğimizde nereye gideceğini bilir gibi ilerliyordu, boş ve büyük ihtimalle her zamanki yeri olan bir masaya geçtik. Ceketini çıkardığında cılız vücudu kendini gözler önüne serdi. Karşısına geçip etrafı süzmeye başladığımda içeriyi hafif hafif dolduran, mekandan beklenilenin aksine çok arabesk olmayan, hafif bir müzik çalıyordu. Canlı performanslar için ayrılmış bir köşe olsa da enstrümanlar ve mikrofon boştu, Ilgaz'lar olsaydı diye düşündüm bir ama bunu fark etmeme daha izin vermeden kafamı başka yöne çevirip dikkatimi başka bir şeye verdim. Bir elin parmağını geçmeyecek sayıdaki garsonlar, bir oraya bir buraya koşturuyor ve kimsenin şikayet edemeyeceği bir şekilde işlerini yapıyorlardı. Dikkatimi daha fazla dağıtmadan yaşlı sayılabilecek adama döndüm, üstü başını silkelerken beni fark ettiğinde durdu.

         "Ben ne anlatacağımı bilmiyorum." dedim sakince. Güldü.

         "Bir şey bilmediğini otuzuncu kez tekrar ediyorsun genç." Anlını kırıştırıp alaylı bir ifadeye bürüdü suratını. "O kadar yaşlı mı duruyorum?" dediğinde gülümsedim. Ortamı rahatlatma çabasını anlıyordum ama gergin bile değildim. Garsona eliyle işaret ettiği zaman, adam masamıza gelmeden mutfağa yöneldi. Buraların adamı olduğunu ilk andan itibaren anlamama sevinmiştim. Tekrar bana döndüğünde kollarını bağlayıp masaya yasladı, İçeriyi şöyle bir süzdükten sonra. "Bilmiyorum cevabı hiçbir zaman doğru değildir." dedi.

         "Nasıl yani?"

         "Yanisi; aslında ne olduğunu biliyorsun, ne istediğini ve ne istemediğini, nedenini ve hatta çözümünü. Bir de bana ne sormak istediğini." gülerek devam etti "Hepsini biliyorsun." dedi çok uzun olmayan sakallarını kaşırken. Daha açık olması için az önceki bakışlarımı değiştirmeden devam ettim. Yaslandığı masadan kendisini geri atıp bu sefer sandalyeye iyice yerleşti ve konuşmaya başladı. "Bilmek karmaşık iştir, insanın hiç haz etmediği şey de budur, karmaşa. O yüzden kaçar durur ondan. Sonunu bildiğin bir kitabı okur musun?" dediğinde kafamı iki yana sallamamı bekledi, ardından "Hayatta da işler aynı böyledir, değiştirmeyeceğimizi kabullenmek her zaman en zorudur." dedi ve "Bak sana bir şey anlatayım." diye devam etti. Tam o esnada az önce bu yaşlı adamın el ettiği garson önünde minik bir servis arabası ile geldi. Kafası ile izin alıp oradaki her şeyi masaya özenle yerleştirdi. Gitmeden de başka bir isteğiniz var mı diye sorma nezaketini göstermekten de geri durmadı. Yaşlı adam donanmış olan sofradan ağzına bir şeyler atıp ellerini birbirine çarptı. Bana döndüğünde son lokmasını da yutmuş olacak ki anlatmak istediği şeye başladı.

Sanat Aşk İçindirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin