İlk tarihi kararlaştırmıştık, bir hafta sonrasına ayarlanan gün nasıl bu kadar hızlı geldi anlayamıyordum. Geçen günlerde Hülya'nın zihnimi kurcalaması yetmezmiş gibi Egemen de onu unutmama fırsat bırakmıyor, sürekli Hülya'dan bahsediyordu.
Ona maruz kalma seviyemi nispeten azaltmak ve her ne kadar başarılı olmayacağını bilsem de kulüple yapacağımız ilk toplantıya gitmeden önce kafamı dinlemek için sahile indim, dar sayılabilecek yürüyüş yolunda belirli aralıklarla karışma çıkan seyyar satıcıların önleri tıka basa dolu oluyordu. Denizden esen meltem tüylerimin dikleşmesini sağlıyordu. Üstümdeki mevsime göre kalın kaçan cekete minnetle sarıldığımda kıyıdan yüz metre kadar ileride dalgaların arasında şaşırtıcı biçimde yıkılmayan minik bir tekne vardı. Gözlerimi hafif kısarak baktığımda üstünde duran adamın bunca sarsılmaya rağmen hiçbir şey yapmadığını gördüm. Sırt üstü yatmış ellerini de ensesinde birleştirmişti, gökyüzüne bakıyordu. Teknenin adamın koyu kıyafetlerinin aksine beyaz olması ne yaptığını iyi bir şekilde görmem imkan sağlıyordu ama görecek hiçbir şey yoktu. Tüm o karmaşanın içinde hiçbir şey yokmuş gibi davranıyordu. Olduğum yerde dikilmiş onu izlerken birden silkelendim ve etrafımı yokladım, yanımdan gelip geçenler anlamsız gözlerle bana bakıyordu. Bu bakışlardan utana sıkıla o minik tekneyi en az şu an olduğu kadar iyi görebileceğim bir bank bulup oturdum. Uzunca ve daha az dikkat çekerek izledim onu her zaman ki defterimin yanımda olmasına rağmen elime almak aklıma gelmedi öylesine tekinsiz bir haldeydi ki adam gözlerimi kaçırdığımda düşüp sert dalgaların arasında kaybolacak gibiydi. Ben dışarıdan ne kadar tedirgin görünüyorsam o bir o kadar rahattı.
Bir başka insana imrendiğim olmazdı, hatta o andan önce olanı hatırlamadığımdan bir ilk bile sayılabilir. Hayatımın bu çalkantılı arasında dövülen, bir o yana bir bu yana savrulan ruhumu onunkiyle takas etmek için her şeyimi verebilecek kadar imrenmiştim. Ya ben bu sıralar fazla liriktim ya da her şey bana programlanmıştı. Onu ne kadar izledim bilmiyorum bence onun da orada ne kadar durduğuna dair en ufak bir fikri yoktu. Öldü mü acaba diye düşündüm, hatta onayladım da. Bu kayıtsızlığın bir başka açıklaması olamazdı. Bir yandan kalkıp gitmek isterken bir yandan merak ettiğim sonu beklemek geliyordu içimden.
Odaklandığım tek görüntü o mavi örtünün ortasındaki beyaz lekeyken duyduğum tek ses pamuk şekerleri bir çubuğa ağaç gibi dizmiş, sakalları yeni yeni çıkmaya başlayan çocuğun pembe şekerleri satmak için attığı nidalardı. Üç kez uzaklaşıp yaklaştı ses, üç tur atmıştı bu koca sahilde. Son seferde önümden geçerken şaşkın şaşkın bakmıştı yüzüme, benim uzun süredir gördüğüm manzara karşısında yüzümü mesken bellemiş şaşkınlıkla karşılaştırıldığın da ise hiçbir şeydi.
Gözlerimi hala aynı şartlar altında, aynı şekilde yatan adamdan kaçırdığımda gelen güneşten dolayı gözlerimi kısrak etrafa baktım. Aynı genci gördüm uzaktan, pamuk şekerlerini saçlarında iki tane topuz olan aynı giyimli kızlara uzatıyordu. İstediklerini aldıklarında çokta uzakta olmayan babalarının yanına gittiler ve ellerini tutup şekercinin ters istikametinde yürüdüler. Burada dördüncü defa basılmak istemediğimden apar topal kalkıp denizin ortasındaki adama sırtımı verdim. Kafamdan onlarca nasıl ve neden, onlarca acaba vardı. Hiçbirinin açıklaması onda değildi, onda aramıyordum da. Çünkü, buna benzer bir hikayenin öznesi olup aynı soruları orada sormaya kararlıydım.
Yaklaşık beş dakikadır salonun önünde dikiliyordum. Kafamda dolaşan onlarca tereddütün arasından sıyrılıp oraya girmek için fırsat kovalıyordum. Zor olsa da yakaladığım ilk fırsatta içeri girmeyi başardım. Kapıdan gelen o iç gıcıklayan tiz ses benim yüzümü buruşturmuş, sahnede rastgele oturan gençlerin de bana doğru dönmesini sağlamıştı ama benle çok ilgilenmediler. Bağdaş kuran sarışın çocuk suratını ilk çevirendi. Karşısında oturan yine sarışın çocukla hararetli bir şekilde konuşuyorlardı. Büyük ihtimalle ben gelene kadar gözlerini birbirlerinden bir dakika bile ayırmamışlardı. Diğer bir oğlan, bakışları hala bende olan oğlan, hepsinden uzakta kollarını arkasına destek yapıp ayaklarını uzatmış etrafa şu an ise bana bakıyordu. Onların olduğu yöne doğru ilerlerken koltuklarda oturan birisini görmediğim için nereye oturacağımı bilemedim. Sahneden iki sıra geride olan kırmızı koltukların arasına daldım. İyice yerleşmeden sahneye döndüğümde ayaklarını uzatmış olan genç adamın hala beni izlediğini fark ettim. Dik bakışlarının arasında:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sanat Aşk İçindir
Ficción GeneralAşk en çok ondayken güzel duruyordu, sevgi en çok ona yakışıyordu ve elleri sadece onunkilerle ısınıyordu. "Aşkı tanımlamaya çalışan nice şair nice yazar gelip geçti dünyadan. Şimdi düşününce, keşke seni tanısalardı diyorum" 10/05/2020🍀