24

1.2K 124 9
                                    

   O günün üzerinden iki hafta geçti, iki haftadır hiç görüşmedik. Bundan bir önceki deneyimimin yanında devede kulak kalksa da üzerimdeki etkisi o kadar da farklı sayılmazdı.

   Bu süre zarfında asosyal bir tavır takınarak gruptakilerin arayı kapatmak için yaptığı her planı işim var diye geçiştirip ya bir sahil kenarına ya da oturduğum yerden hayli uzakta rastgele bir kafeye gidiyordum. Evde duramıyor hatta uğramıyordum bile. Bazı geceler gittiğim bir mekanda uyuyakalıyor, bazen de Egemen'e gidip bir şey demeden bir köşede kıvrılıyordum. Ben olmasam da buluşuyorlardı ama ben bunları Egemen'den öğrenme zahmetinde dahi bulunuyordum. Buna şaşırdığına da adım gibi emindim çünkü, ben oldukça şaşırıyordum. Onu hala özlüyor, hala merak ediyordum ama bunu dindirmek için herhangi bir adım atmıyordum. İki hafta önce kendime verdiğim cezayı ağırlaştırmış bir şekilde sürdürüyordum.

   Uzun zaman sonra ilk defa içeride kalmama neden olacak derece güçlü bir ağırlık vardı üstümde. Hiçbir şey yapmak istemiyordum. Evde kaldığım sayılı günde keşfettiğim yatağımdan daha rahat sayılabilecek koltuğa uzanmış ve iyice büzüşmüştüm. Elime bir kitap alıyor sıkılıyor, sonra bir başkasına uzanıyordum. Bu döngün hepsinden sıkılana kadar devam etti, beklenen son gelip çattığında ise oturur pozisyona gelip boş bakışlarla odaya göz gezdirdim.

   Odayı aydınlatmakta olan lamba son derece parlaktı, masanın üstünde kapağı açık bir şekilde duran bilgisayarın siyah ekranına vurup bizim ihtiyara kadar yansımayı başarıyordu. Bir anlığına oraya gidip bir şeyler karalamayı düşünsem de bu sadece düşüncede kaldı. Karman çorman olan masaya oturup bir şeyler yazmayı başarabileceğimi pek sanmıyordum. Her yer her yerde söylemini iliklerine kadar yaşıyordu. Bu pislikte daha ne kadar barınabilirim diye düşünürken cevabın pek iç açıcı olmayacağını fark ettim. Bir yerden başlamak gerek diye düşünüp bu sefer alıcı bir gözle odaya baktım. Çok geçmeden burnuma gelen o hafif tuzlu diyebileceğimiz kokudan, temizliğe kendimden başlamam gerektiğini anladım.

   Ayaklanıp birkaç parça eşya almak için günlerdir uğramadığım odama girdim. Evin tümünün aksine temiz ve oldukça düzenliydi. Fazla vakit kaybetmeden havlumu alıp banyoya gittim. Hiç adetim olmadığı halde buz gibi suyun altına attım kendimi, soğuktu ama üşütmüyordu, üşütmesi lazımdı. Vücuduma çarpan her damla hiçbir etki yaratmadan yerini bir sonrakine bırakıyordu. Ruhen yaşadığım hissizliği bedenim de ezberlemiş diye düşündüm. Uyumak, duş almak, yemek yemek gibi hayati ihtiyaçların; zamanımızın büyük bir kısmını çaldığını düşündüğümden bunları hızlıca halletmeye çalışırdım ama son zamanlarda elimden akıp gitmesini istediğim tek ve her şeyin hayat olmasına karşın içeride oyalanabildiğim kadar oyalandım. Duşa kabinin hemen dışında duran havluya uzanmak için parmak uçlarıma basarak kabinin camına asıldım ama işler pek istediğim gibi gitmedi. Ayağımın kayması ile dayandığım sürgülü kapak rayından çıktı ve benimle birlikte yere düştü. Zor da olsa yüzüme kırık camların değmesinimi engellemiştim, sağ elim ve sol dirseğimle kendimi ayakta tutuyordum. Cam parçaları neredeyse hee tarafımı kesmişti, az önce duş alırken hissizleştiğimi düşünmem tam bir fiyaskoydu. Vücuduma yayılan inanılmaz acıyı, yavaş yavaş yayılan kırmızı görüntü takip ediyordu. Kollarımın büyük bir kısmı hiçte küçük sayılmayacak derecede kesilmişti. Ayaklarımla parçalarının olmadığı bir yer bulduğumda o noktaya doğruldum. Kolumda oluşan derin kesiklerin ve özellikle bir süre hiçbir iş göremeyecek olan sağ elimin aksine bacaklarımdaki kanama o kadar şiddetli değildi. Yukarıdan aşağı doğru akan birkaç damlanın yanında hatırı sayılır derecede çizik vardı. Sol eliminden büyük bir yardım alarak doğruldum ve bu kargaşaya neden olan bornozuma uzandım ve bir şekilde onu kendime bağladım. Birkaç dikkatli adım atıp banyo dolabına ulaştığında ise elime saracak bir şeyler aradım. Bu sırada kapı çaldı. Şaşkınlıkla gözlerimi kıstım ve bakışlarımı bir süreliğime herhangi bir noktaya sabitleyip birini bekleyip beklemediğimi düşündüm. Bu sırada kapıdaki gitmeyeceğini belli edercesine bir iki kere daha zile basmıştı. Rastgele bir havlu alıp berbat durumda olan elime sardım. Banyodan kendimi dışarı attığımda elime daha yeni sardığım havlunun büyük bir kısmı kanla kaplanmıştı. Kapıya ulaştığımda dışardakine  kim olduğunu sordum. Egemen olduğunu söyleyince mutlulukla ve tanrıya minik bir teşekkür ile kapıyı açtım ancak beklediğimden fazlaydılar. En öde duran Egemen'in yanında Doğu, Batı ve Ferit hararetli bir şekilde gülüşüyorlardı. Biraz daha arkada olan ve burada olmasına hem şaşkın hem mutlu olduğum Ilgaz, kafasını eğmiş elleriyle oynuyordu. Beni ilk gören Egemen de hala diyecek veya yapacak bir şey bulamamış korkmuş gözlerle beni izliyordu. Bense şu halime oldukça tezat kaçan, zoraki bir gülüşle ona bakıyordum. Bir süre sonra Egemen geçirdiği şoku atlatmış olacak ki:

Sanat Aşk İçindirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin