Bilgisayarının kapağını indirdi ve sırtını oturduğu sandalyeye yasladı. Ona gıcırdayarak cevap verdi kol koyması için yapılan yerleri aşınmış, büyük ihtimalle içi tahta kuruları ile dolmuş eski tahta yol arkadaşı. Hafif bir şekilde güldü bu sese "Yorulduk değil mi ihtiyar? " dedi.
Saçlarına iki turda basit bir topuz yaparak kollarını eskimiş sandalyenin, eskimiş kolçaklarına yerleştirdi. Kafasını arkaya doğru yatırıp tavanı izlemeye başladı. Hep yapardı bunu, oyununu yazdıktan sonra önce zihninde oynatırdı her perdeyi. Basit bir sahnede, basit bir kadrosu olsa da yazdığı metinler hiç de basit değildi. Ama bunun farkında değildi aslında farkında olsa da bir şeyin değişeceğine inanmıyordu.
Sandalyesinde otururken elleriyle masasına küçük bir ritim tuttu ve ayaklandı "Bir ödülü hak ettik ha dostum ne diyorsun?" Bir kaç saniye bekledi kafasını belli belirsiz oynattı ve dolaba doğru yürüdü "Sessizlik" dolabın kapağını açtı, "her zamanki gibi koruyorsun onu." aradığını ilk rafta bulamayınca eğildi ve aşağıdaki rafları inceledi. Aslında aradığı bir şey yoktu, sadece bakıyordu. Fark etmesi uzun sürmedi, aradığı ödül belli ki dolabında değildi. Kapısını kapattı ve sandalyesine döndü "Şanslısın bu gece senin yanında sarhoş olmayacağım." içeriye doğru ilerlerdi.
İki odası olan küçük evinde bir o yana bir bu yana ilerliyordu ama aradığı şeyi bir türlü bulamıyordu. Dağınık olması da değildi sebep, yalnız yaşayan insanların aksine evde büyük bir düzen hakimdi. Sadece bugün arama işlerinde pek parlak olduğu söylenemezdi. Sonunda Masasının üstünde gördü cüzdanını, tahta ile aynı renkte olduğu için seçememişti ilk baktığında. İçine bakmadan çantasına attı onu da.
Aynanın karşısına geldiğinde kapının hemen yanında duran portmantoya çantasını astı ve ön gözünden rujunu çıkardı. Bordo olan ruju dudaklarına hafifçe sürdü, sonra ağzını aralayarak kenarlardan taşan kısımlarını parmağıyla temizledi. Ruju kapatırken aynadan kendisini süzdü. Siyah kotun üstüne beyaz bir tişört giyip pantolonunun içine atmıştı, üstüne de kahverengi uzun bir gömlek... Çantasını omuzuna, ceketini eline aldı ve son bir defa aynaya bakarak "Kırmızıyı sürmeliydim." dedi.
****
Hava soğuyordu, bir çırpıda ceketini giyip ellerini cebine yerleştirmişti bile. Kendisine mesken tuttuğu Beyoğlu'nda yürüyordu bu gece de. Ne yapacağını bilmeden çıkmıştı dışarıya, hayatı da aynı böyle yaşardı.
Önüne çıkan ilk büfeden birasını aldı ve başı boş yürüyüşüne kaldığı yerden devam etti. Bir süre sonra uzaktaki direğin yanında bir canlı heykel sanatçısı gördü. Yönünü oraya çevirdi ve yürüyüşünü sürdürdü. Karşısına geçip onu öylece izledi. Sakalları uzundu, keza boyu da öyle. Boyadan dolayı yüzü kırışmış gibiydi ama genç duruyordu, maksimum 25-30 yaşlarında olduğunu düşündüğü adamın önündeki şapkaya cebinden çıkardığı beş lira ve bozuklukları koydu sonrada yanındaki direğin önüne oturup bağdaş kurdu.
"Serin bir gece umarım üstündekiler kalındır." dedi yoldan geçenleri izlerken. Birasından bir yudum daha aldı "Bugün de herkes sessizlikle antlaşma imzalamış."
Küçük bir sitemini alaycı bir tebessümle taçlandırdı. Çantasına dönerek içinden, kağıt ve kalemi çıkarıp bir şey yazmaya başladı. Yaklaşık yarım saat kadar sessizce orada oturdu, insanlar artık onun da önüne para atmaya başlamıştı. Birasından bir yudum daha aldı, şişeyi şöyle bir yokladıktan sonra da bittiğini fark etti. Önünde biriken paraları topladı ve adamın şapkasına koyup ayaklandı. Bir kaç adım attıktan sonra arkadan gelen sesle durdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sanat Aşk İçindir
Tiểu Thuyết ChungAşk en çok ondayken güzel duruyordu, sevgi en çok ona yakışıyordu ve elleri sadece onunkilerle ısınıyordu. "Aşkı tanımlamaya çalışan nice şair nice yazar gelip geçti dünyadan. Şimdi düşününce, keşke seni tanısalardı diyorum" 10/05/2020🍀