Gülmüyordu, hiçbir şey yapmıyordu bense nedenini bilmeden gözlerimi küstahça kısarak ona bakıyordum. Rahatça üstünde dolaştırdığım bakışlarım odayı turlamaya başlarken başka şeylerle ilgileniyormuş gibi sandalyelerden birine yaklaşıp sırt kısmındaki tozları parmağımla toplarmış gibi sürttüm ve:
"Neyi kast ettiğini anlamadım?" derken kafamı yerden tavana kadar uzanan dolabına kaydırdım, sonra tekrar ona. Koltuğa sürttüğüm elime toz gelmişçesine parmaklarımı birbirine sürterek koltuğa oturup bacak bacak üstüne attım, sonuçta beden dili girilecek bir psikolojik savaştaki en önemli mühimmattı. Yaptığım her harekette üstümde olan gözlerine döndüğümde:
"Hiçbir şey." birkaç saniye durdu ve devam etti "Sen neden gelmiştin?" dedi.
"Dün gece hakkında konuşmaya." dediğimde kıpırdanarak derin bir nefes aldı. Tek elimi masaya yerleştirip hafifçe o yöne doğru eğildim "Ayağın nasıl oldu?" Nefesi ne kadar yavaş aldıysa o kadar hızlı verdi ve iki parmağını çekerek çıtlatmaya çalıştığı süre zarfında bakışlarını benden ayırdı, sanırım dört saniyeye tekabül ediyordu.
"İyi biraz daha, odaya gelirken biraz yardım almam gerekti sadece. Senden birkaç dakika önce gelmiştik." dediğinde kaşlarımı hafifçe çattım ve az önce çıkan çocuk olduğundan emin olmak için parmağımla kapıyı işaret ettim. Ilgaz da beklemeden kafasıyla beni onayladı. Yanlış anlaşılmaktan korkar bu yüzden her şeyi en ince detayına kadar açıklardı, bundan şikayetçi olmadım hiçbir zaman. Ben onun her konuşmasını hayranlıkla dinlerken hayatındaki insanı bir başkasına anlatırken kadınlar çok konuşuyor diye dert yanan insanları da asla anlamadım.
Masaya sırasıyla vurduğum parmaklarım odada ses çıkaran tek şeydi. Sohbeti uzatıp istediğimi almanın bir yolunu arıyordum ki bulmam çok uzun sürmedi. Az önce boydan boya süzdüğüm dolap tekrardan görüş açıma girdiğinde dudaklarımın yukarı kıvrılmasını engellemeye çalışarak yavaşça oturduğum yerden kalktım ve aynı hızdaki adımlarla dolaba ilerledim.
Bu odaya ilk girdiğimde, daha doğrusu ilk kurcaladığımda önüme düşen ve boyunu yarım yamalak hatırladığım bir kağıt vardı. Yarım yamalak hatırlamadığım tek şey ise Ilgaz'ın o an ki heyecanıydı. Neden o ana kadar hatırlamadığım için kendime kızarken dolabın tam önünde durdum ve rastgele bakındım. Bir süre boşta kalan elim devamında raflarda turluyor ve kapağını dün gibi hatırladığım kitabı arıyordu. Camdan esen ılık rüzgar terlemiş sırtıma vurduğunda ürperdim. Ensemi daraltan saçlarımı sağ omzumdan aşağı salarken hala kitabı arıyordum ve en sonunda en üst rafta buldum. Parmak uçlarıma kalkıp kitabın üst kenarına hafifçe vurarak olduğu yerden çıkmasını sağladıktan sonra alt köşesinden tuttuğum gibi elime aldım ve Ilgaz'a döndüm. Telaşla büyüyen gözlerini kitabın üstünden ayırmıyordu, yutkunduğunu gördüğümde de kitabın kapağını açtım ve dikkat çekmek istercesine
"Sakıncası var mı?" dedim, gözlerini kitaptan anca ayırabilmişti. Soğukkanlı görünmeye çalışarak ayaklandı ve birkaç adım uzağımda durup kitaba dokunurken boğazını temizledi.
"Buraya gerçekten neden geldin?" dikkatimi dağıtmaya çalıştı, umursamadan daha da üstüne gittim.
"Seni görmek istemiş olamaz mıyım?" dediğimde güldü ve elini kitaptan çekti ve önümde avucunu açarak:
"Sakıncası var." Kitabı kapatıp arkama aldım ve ellerimi birleştirdim.
"Beni ikna et."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sanat Aşk İçindir
General FictionAşk en çok ondayken güzel duruyordu, sevgi en çok ona yakışıyordu ve elleri sadece onunkilerle ısınıyordu. "Aşkı tanımlamaya çalışan nice şair nice yazar gelip geçti dünyadan. Şimdi düşününce, keşke seni tanısalardı diyorum" 10/05/2020🍀