Hala olduğum yerde dikiliyordum, gözlerim odayı turluyor her seferinde Ilgaz'ı atlıyordu. O ise beni taciz edercesine dikkatli bir şekilde gözlerini üzerimde gezdiriyordu.
"Otursana." dediğinde ikiletmedim. Yatağın öbür tarafına geçip sırtımı başlığa dayadım. Tek ayağımı altıma aldım ve tırnaklarımdaki bir kısmı soyulmuş ojeyle ilgilenmeye başladım. Az önceki öfkemden veya kırgınlığımdan eser yoktu onun başına bir şey gelecek korkusu hepsini hala bastırıyordu. Ilgaz konuyu açmasaydı bastırmaya devam edecekti.
"Daha fazla özür dilemeyeceğim. Seni kırmak şu hayatta istediğim en son şey. Biliyorum yaptım, defalarca kez hem de ama biliyorsun Mercan, oralarda bir yerlerde hala bana inanıyorsun." Kafamı başlığa sabitlemiş karşıya bakıyor, iki yanda olan ellerimin terlediğini hissediyordum. Her ne kadar buna tezat kaçsa da nefes alışım ve kalp atışlarım düzenliydi; heyecanlı değildim, aksine sakin bir şekilde karşılıyordum her şeyi.
Gözümü tavan ve duvarın birleşimine doğru kaldırdım, tam o ayrıta takılı kaldı gözlerim. İnsanları birleştiren ne diye düşündüm. Aramızda uzanan bir doğru yok ama ondan bir adım dahi uzaklaşmıyordum, uzaklaşmayı geçtim düşünmeden bile edemiyordum. Sen mutlu ol edebiyatı bir yerden sonra en çok bu birleştiğimiz görünmez ayrıt tarafından canımı acıtıyordu. Kalbime kalbime sokuyordu köşesi. Mutlu olsun, tabi ki mutlu olsun. Gerekirse ben yok olayım o mutlu olsun ama başkası olmasın. Eğer illa mutlu olmak için başkası olacaksa o zaman gerçekten ben olmayım da çözülsün sorun diyordu beynim benden bağımsız. Ilgaz tekrar söze başlamak için ismimi söylediğinde onu kesip:
"Ilgaz! Az önce ima ettiğin şey akıl alır değildi bunu sen de biliyorsun." klişeyi oynuyordum, hala. Gururlu taşra çocuğu rolleri kessem de bu bir kadının hikayesiydi, hatta iki kadının masalı.
Zordu sarılmak istemiyormuş gibi yapmak, öpmek içim can atarken bakışlarını bile ondan kaçırmak, dokunmak istediğim tek bedeni görmezden gelmek...
"Özür dilerim, odandan çıkıp kemeriyle oynayan ve eskiden seviştiğin kadından bunun tekrar gerçekleştiğine dair yaptığı imaya kandığım için." dedi. Kaşlarım çatıldı, yataktan hızlıca kalktım, ona doğru bakmadım bile arkamdan seslendi hatta ayaklandı, ince bir inleme yükseldiği sırada kapıyı açmıştım sadece bir saniye duraksayıp çıktım ama kapıyı sert kapamadım. Öfkeli değil, kırgındım az önceye de değil, çok eskiye. Biraz ileride Ilgaz'ı içeriye taşımama yardım eden çocuğu gördüğüm, yanına gidip omzuna dokunduğumda irkilerek bana döndü, dayandığı duvardan doğruldu ve ne yapabilirim bakışları ile bana güven aşıladı. "Ilgaz'a bir su götürür müsün benim midem biraz kötü de hava alacağım, yalnız kalmasın."
"Tabi ki hocam siz rahatınıza bakın." dediğinde elimi omzuna birkaç kere hafifçe vurup bahçeye doğru yöneldim. Önceden de Hülya'nın evinde en sevdiğim yer burasıydı. Yüksek çalılar yanlardaki evlerin ilk katını tamamen kapatıyordu, şehre uzak ve yüksekte olan sitenin inanılmaz bir deniz manzarası vardı, hava genelde serin olurdu ama bu gece bir başka ürpertiyordu beni. Elimi çıplak kalan kollarımı sürterek ısınmaya çalışıyordum. Az önce kalktığımız çoktan dolmuştu, gitarı olan bir kız oturmuş bir şeyler çalıyordu ama şarkı söyleyen yoktu. Bir ağaca yaslanıp onu ve etrafındaki bir battaniyeyi paylaşan çiftleri izliyordum. Ortada ateş yanmıyordu ama bahçedeki sarı aydınlatmaların ateşten aşağı kalır yanı yoktu, hepsi parlayan suratlarındaki o aptal sırıtışlarla ritme uygun şekilde hafif hafif sallanıyorlardı.
Ağacın dibine çöküp sırtımı yasladım ve ayaklarımı uzattım. Elimi önce çimenlere sonra daha da bastırıp toprağa değdirdim. Yeryüzünün tenini ellemek gibi gelirdi bana oldum olası, bu yüzden hiç gocunmadım elimi ona bulamaya, ona karışmaya. O karışımdan gelip yine oraya gidecekken ve bu ikisi arasındaki sürede her an ona muhtaçken elbisemin ucuna sürülen parçasını silkelemek haddimi aşmak diye öğretilmişti bana. Tanrı gibi geliyordu; ektiğin tohumdan nefes üretip sunan, süresi dolanı da bir dakika bile kaybetmeden yanına alan bu koyu, dünyanın en güzel bölümü. Her zaman onun dediği oluyordu. Birden O'nun dediği diye düşündüm, ya ayaklarımın altında olmasına rağmen saygı duyduğum bu şey istedi diye olduysa hayatımda yanlış ilerleyen her şey. Ondan dolayı karşıma çıktıysa o kadın birinci ve hatta ikinci defa. O böyle uygun gördü diye, karşıma çıkmasına defalarca kez şükrettiğim bir diğer kadın gittiyse benden uzaklara. Elimi hızlıca çektim ondan, tiksindim. Aynı hızla geri vurdum, aynı hızla birkaç kere kaldırıp indirdim elimi. En sonda diğerlerinden farklı olarak çektim hızlıca. Utandım. Tanrıdan ve çocukluğumdan sonra tüm bildiklerimden. Kafamı iki yana sallayıp çıkmaya çalıştım tüm bu saçmalıkların içinden, bir çırpıda ayağa kalktım ve az önce oturduğum yere bakarak kalabalığa doğru birkaç adım attım. Önüme dönmek tökezlediğimde aklıma geldi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sanat Aşk İçindir
Fiksi UmumAşk en çok ondayken güzel duruyordu, sevgi en çok ona yakışıyordu ve elleri sadece onunkilerle ısınıyordu. "Aşkı tanımlamaya çalışan nice şair nice yazar gelip geçti dünyadan. Şimdi düşününce, keşke seni tanısalardı diyorum" 10/05/2020🍀